Çarşamba, Mart 25, 2009

nası?

değerlendirme manyağı ve geri bildirim tutkunu bir insan olduğumdan outbrain'in yazı notlama zımbırtısını edindim. ve fakat ne bir yıldız ne bir şey. hiçbir değişiklik olmadı. anlayamadım bir türlü. çeşitli denemeler içerisindeyim.
ve en sonunda başardım. artık her postun altında 5 adet yıldız belirmiş bulunmakta. okuyanlar bunlara tıkladıkça ben outbrain'den kim neye nasıl oy vermiş görebiliyor, sitenin içeriğini o minvalde ancak prensiplerimden kesinlikle ödün vermeden değiştirebiliyorum. böyleyken böyle

hafıza kaybı: cümlenin başını unutmak

şu ülkede herkes ayrı zırvalıyor ama sanırım hiçbiri dincilerinki kadar etkilemiyor beni, beynimi suyu sıkılmakta olan bir sünger gibi büzüştürmüyor. bitmek bilmeyen cümleler, ufak değişikliklerle tekrarlanan tümceler, aynı minvalde verilen onlarca örnek ve anlaşılmaz vurgular sonunda ortaya böylesi hipnotik bir konuşma çıkıyor. ne oluyor anlamadım yine sonunda, müslümanlar haksızlığa uğradığında -ki bu borçlarımızın ödenmemesi falanmış temelde- kesinlikle bunu sineye çekmemeli ve aynen karşılığını vermeliymiş (sonra yumuşatıyor yasal yollarla falan diye). sanırım.

Cuma, Mart 13, 2009

dü şamp ilen brandcusi

çocukların sınavlarda verdikleri cengaverce yanıtların, bire bir türkçe ingilizce çevirilerin ve yanlış anlaşılmaların hastasıyım. bunları her sene özenle biriktirip bir kenara yazıyorum. ilerde kitap çıkarıcam. 

fig.1. duchamp candır, canandır. bu ready-made objelerden çok ekmek yedi zamanında.

duchamp-brancusi karşılaştırması üzerine bir soru. cevaba özlü bir sözle başlanmış:

"the art is according to who or according to what"

sonrasında duchamp'ın fountain'inin sergiden reddedilmesi ile brancusi'nin bird in space'inin gümrükten geçerken endüstriyel bir nesne olarak algılanıp vergi istenmesi üzerine bir takım fikirler, ancak ingilizce yetmemiş:

"But both of them is judged by their arts. Both of these two works was rejected by America Society exhibition becaus they fond them so ready-made and like a fabricator And they said that is ' is impossible to call them art. After they became famous Brancusi was to go judgement and said them that this is his art, & everybody should respect him and that he has a very different point of view about art."


fig.2. brancusi gümrükten geçirirkene çok zorluk yaşamış bunu ama sonra 3 paket marlboro'ya anlaşmışlar.

cevap duchamp hakkında zehir zemberek bir argümanla son bulmuş:

"His major work is the fountain, which is a erected urical and signed. His arts between impression and ciubism movements."

artık ufaktan türkçe eğitime geçsek fena olmayacak sanırım.

temizlik imandandan

döndüm baktım gidişine

terliklerin kaldı evde

mikroplardan kurtuluş yok 

mutfak son deminde

her yer kir içinde

Salı, Mart 10, 2009

thin red line

thin red line'ı izlerken her köşesinden ünlü erkek oyuncu fırlaması durumu dikkatimi cezbetmişti. en dandik rollerde bile mutlaka yüzüne aşina olduğumuz bir adam oynuyordu. yıllar sonra üşenmedim oturup bu adamların bir listesini yaptım. ve hatta yine üşenmedim bu şekilde amele pazarı metoduyla oyuncu patlaması yapmak konusunda thin red line'ın eline su dökebilecek bir film var mı diye araştırmaya başladım. listemizin üçüncü sırasında yer alan filmimiz ocean's thirtheen: 

bu filmde çok sağlam bir brad pitt, george clooney, matt damon ve al pacino dörtlüsü bulunmakta. ufak rollerde de olsa vincent cassel ve andy garcia da bunları destekliyor. ne etti? altı. bunların yanında hadi don cheadle, casey affleck, ellen barkin ve -yok artık- oprah winfrey'i de ekleyelim. toplam 10'a ulaştık ve bunların ikisi de kadın. 

ikinci sıraya ise saving private ryan'ı koyabildim. hatırlarsanız bu filmde de süperli abilerimiz oynamıştı. you've got mail ve the polar express'in unutulmaz oyuncusu tom hanks, ekşın filmlerinin vazgeçilmez oyuncusu (black hawk down, heat) senede ortalama beş filmde oynayan tom sizemore, "görsen tanırsın" edward burns, esmer güzeli vin diesel, bence en iyi performansını my name is earl'de sergileyen giovanni ribisi, oynadığı roller değişse de bunları canlandırış şekli değişmeyen jeremy davies, ben affleck'in kankası matt damon, sonracıma paul giamatti, dennis farina ve john walters. görüldüğü üzere kadro nitelik ve nicelik olarak baya sağlam. süper meşhur ve oldukça meşhur oyunculardan oluşan 10 kişi çıkardık.

ilk bakışta saving private ryan'ı geçmek zor gibi görünse de thin red line'a gelince bir durmak gerekiyor. öncelikle hemen şu saniye 1. derece meşhur olarak niteleyeceğim adamlar var. 1 derece meşhuru "adını duyduğumuzda kim olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde anlayabildiğimiz ve en az 1-2 filmini söyleyebileceğimiz" kadar meşhur olarak tanımlamak istiyorum. thin red line'ın 1. derece meşhur adamları: adrien brody, george clooney, john cusack, woody harrelson, jared leto, sean penn ve john travolta. yani daha neredeyse ilk sınıfta geçiyor saving private ryan'ı. bitti mi? bitmedi.  

ardından 2. derece meşhurlar geliyor. bu adamlar da böyle "aa evet isim çok tanıdık ama kimdi ki o ya" derecesinde meşhur adamlar. gözümüzün önüne her zaman bir resim gelmeyebilir. yardımcı olması için 1-2 önemli filmlerini de ekliyorum yanlarına:

james caviezel (frequency'deki koca, the passion of the christ'ta filme adını veren oyuncu),

ben chaplin (genelde ortalama filmlerde oynamış, remains of the day, bir de linklater'ın son filminde var),

elias koteas (yılların elias koteas'ı işte, ilk gruba koyacaktım aslına da neyse, gattaca, zodiac, en son da the curious case of benjamin button'da oynadı),

tim blake nelson (the incredible hulk'taki samuel sterns, o brother where art thou'daki george clooney ve john turturro olmayan kardeş),

john c. reilly (magnolia'daki polis memuru, gangs of new york'da çetelerden birinin has adamı priest gibi bir şeydi galiba, ve hatta we're no angels'da robert de niro'yu usta belleyen saftirik papaz)

john savage (bu da 1. gruba girebilir, hair'de claude bukowski, the deer hunter'daki dörtlünün steven'ı, carnival'da henry scudder ve yüzlerce başka film)

nick stahl (carnivale'daki ben hawkins)

son olarak da 3. derece meşhurlarımız var. bunlar da "adı hiçbir şey hatırlatmıyor ama aa orda da varmış burda da varmış adamları":

kirk acevedo (band of brothers, oz, law & order, şimdi fringe'de oynuyor)

mark boone junior (wristcutters, batman begins'deki flass)

matt doran (matrix'deki mouse, chicken tastes like everything diyen)

görüldüğü gibi böylesine fantastik bir kadro ile thin red line aktör pazarı formatlı filmler listesinde -en azından şu an için zirvede oturuyor. yedi tane birinci, yedi tane ikinci ve üç tane üçüncü derece meşhur oyuncu ile toplam 17 rakamına ulaşmış.

peki ben böylesi zottirik bir araştırmayı neden yaptım? bilmiyorum, kısa bir süre için de olsa kendimi önemli bir iş yapıyormuş gibi hissettim sanırım. sağda solda "olm thin red line'ın kadrosunu aşacak film çekilmez bu alemde" şeklinde argümanlarla puan toplayabilirim bir de. 

Pazar, Mart 08, 2009

kadınlar günü

kadınlar günüm oldukça bereketli geçti. öğle saatlerinde kapıma (ve apartmandaki bütün kapılara) ismail ünal tarafından bir tarafı şeffaf folyo bir tarafı delikli çiçek kağıdından bir zarf içerisinde beyaz bir karanfil bırakılmış, çok duygulandım. akşamüstü ise tezgahını kurmak için oldukça iyi bir yer seçmiş olan sibel çarmıklı'nın amerikan usulü seçim kampanyası bürosunun önünden siyah plastik bir kap içerisinde çuha çiçeği aldım. kabın üzerindeki etiket tarafından kadınlar günüm kutlandı. ancak çiçekler çevredeki %90'ı erkek olan bir güruh tarafından 5'er 10'ar götürüldüğünden, bana tam açmamış ve biraz pörsümüş bir tanesi kaldı. 

bu iki belediye başkan adayının hareketleri de çok hoşuma gitti doğrusu. ayrımcılığa karşı, bütünleştirici bir yaklaşım. biri evde kimin yaşadığına bakmaksızın paspasın üzerine karanfil kondurmuş, diğeri kadınlar gününü hem de bir kadın aday olarak nasıl yararıma kullanırım mottosu ile kadınına erkeğine bakmaksızın çiçek dağıtıyor. 

o değil de seyfi soyukal ne yaptı acaba?