Çarşamba, Nisan 18, 2012

bademciksin aldır gitsin

aylar önce bir perşembe günü boğazımda biten noktasal bir batmanın aslında peritonsiller apse denen lanet bir ödem toplantısı olduğunu, bu öldürürken düşündüren musibetin önce lokal daha sonra genel anestezi üzerine drenaj ile tedavi edildiğini, iyileşmesinin üzerinden üç aylar geçtikten sonra ise mutlak suretle bir ameliyathanede bademciklerin alınması ile sonuçlanacağını bilmiyordum. bilseydim de, bu, olayların akışında bir değişikliğe sebebiyet vermezdi sanırım.

ameliyat öncesi iki hafta kadar süren 'yetişkinlerde bademcik pek fenaymış', 'aman evet sürüm sürüm süründürüyormuş', 'benim bir arkadaş olmuştu iki hafta yatmıştı' kabilinden deneyim alışverişleri sonrasında bu naçizane ve 3000 yıldır -evet yanlış duymadınız- ameliyatı olmuş bulunmaktayım. bu deneyimden benim öğrendiğim dört şey var ise birincisi gereksiz bademciğin mutlak suretle aldırılması gereken bir şey, ikincisi hastanede yatmanın -hala- çok güzel bir şey, üçüncüsü joystikli damardan ağrıkesicinin mükemmel bir şey, dördüncüsü de hastanede yatmak ne kadar güzelse eve çıkmanın da o kadar tatsız bir şey olduğudur. bu sonuncusu gerçekten acı bir deneyim, zira narkozun, o güzelim ağrı kesicinin, insanları gördükçe düşen çenenizin, emrinize amade hemşirelerin ve ziyaretçilerin etkisi geçtiğinde kendinizi fiziksel olarak ağrılı, psikolojik olaraksa boşlukta hissetmeye başlıyorsunuz.

neyse, yaklaşık bir hafta ve birer şişe antibiyotik ve ağrıkesici şurup -damardan gibi olmuyor tabi-, litrelerce sıvı besin -suayransütmeyvesuyu- ve kaybedilen birkaç kilodan (zayıflamak için bademcik aldırmak tehlikeli, yasak ve aptalcadır) sonra pek birşeyciğiniz kalmıyor. bu da böyle, bazı anları çok güzel geçmiş olsa da tekrarlanmasını pek temenni etmeyeceğim- bir anımdır.