Cumartesi, Haziran 17, 2006

türkiye'de tasarımı tartışmak

19 haziran 2006 pazartesi günü 3. Ulusal Tasarım Kongresi'nde konuşmacı olarak yer alacağım.
genel bilgi: İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Ulusal Tasarım Kongre' lerinin üçüncüsünü 'Türkiye'de Tasarımı Tartışmak' başlığıyla 19-22 Haziran 2006 tarihleri arasında Çanakkale Seramik & Kalebodur, RocaKale ve Kalekim firmalarının destekleriyle İTÜ Taşkışla ve Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda gerçekleştirecektir.
yer: taşkışla / itü mimarlık binası / taksim
salon: 127
saat: 1400
konu: tasarımın dili, dilin tasarımı

ilk 15 dakikada kendimi yeterince rezil edemezsem, hemen ardından gelecek 5 dakikalık soru cevap kısmında buna muvaffak olmayı planlıyorum. hepinizi beklerim.

akademik program
, sanayi programı, çalıştay programı

Cuma, Haziran 16, 2006

sanal dünya kupası

kafamdan oynattım dünya kupası maçlarını, şöyle bir sonuç çıktı ortaya. bir kısmı gönlümden bir kısmı kafamdan geçenler. bu yazıyı yazdığım gün ilk tur maçlarının yarısına falan gelinmiştir.
2. tur maçları:
1 almanya - isveç : isveç iyi ama almanya çok daha hırslı. almanya
2 arjantin - portekiz : arjantin
3 ingiltere - ekvador : ingiltere daha mantıklı gözükse de ekvador bir azim yapıp alsa ya
4 meksika - hollanda : meksika fena değil ama hollanda alır gibi
5 çek cumh. - avustralya : çekler japonya'ya benzemez direk dağıtırlar
6 isviçre - ukrayna : isviçre çok direnir ama ukrayna ispanya'nın intikamını onlardan alır
7 brezilya - italya : iyi takımlardan birine veda, hiç canım istemez ki italya çıksın
8 ispanya - fransa : koçum ispanyollar uyuşuk fransızları şöyle bir silkelerse süper olacak.

çeyrek final
a almanya - arjantin : allah kahretsin ya bu kadar erken karşılaşılır mı? hiç belli olmaz kimin çıkacağı ama arjantin gibi ya offf.
b çek c. - ukrayna : tek şevayla buraya kadar, çekler favorim.
c ekvador - hollanda : hollanda sakata gelebilir gibi ama ekvador'un gücü bence buraya kadar yeter
d brezilya - ispanya : bir allah kahretsin maçı daha. bana kalsa brezilya'ya bu kadar yeter. ispanya kasarsa alabilir ama zor ya.

yarı final
I arjantin - çek c. : arjantinliler noluyo lan şaka maka kupaya gidiyoruz moduyla bu maçı bırakmayacaklardır.
II hollanda - brezilya: hollanda bu hiç belli olmaz ama brezilya çıksın

3.lük maçı
çek c. - hollanda: iki mutsuz ekip, çekler daha bir heyecanla oynayıp alabilirler.

final
arjantin - brezilya: işte süper final, isterdim ki almanya arjantin final oynasın ama mümkün değil. finalde ne olacağı belli olmaz. ama yürü be arjantin demek istiyorum.

şampiyon arjantin!!!

not: eğer gönlümden geçenler iyice ağır bassa ne olur diyorsanız ispanya - arjantin finali olur ve tadından yenmez gerçekten. ispanya - almanya da kabulümdür.

not2: günler geçtikçe güncelleyeceğim buraları böyle.

Perşembe, Haziran 15, 2006

ayakta uyutulmak

bir "göztepe parkı'na cami yapma projesi" vardı ne oldu ona?
hiçbir şey olmadı, sadece unuttuk gitti. unutmayan ve peşini bırakmayan bir kısım insanın çabası da boşa gitti. bütün itirazlar reddedildi ve yasal süreç tamamlandı. yani şu andan itibaren bu konuda getirilecek bir teklif ile anında cami yapımına başlanabilir. hem de bölgenin senelerdir nefes almasını sağlayan, üzerinde kocaman binaların yükselmediği, insanların içini açan tek büyük yeşil alanına.
demokrasi, bilimsellik, anlayış, diyalog, hepsi buraya kadar işte.

'Tek yeşil alan'
Komisyon raporunda, imar planına Kadıköy Belediyesi, İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi ve 40 kişinin itirazda bulunduğu ve iptalini istediği belirtildi. İptal talebinin gerekçeleri de parkın bölgedeki tek yeşil alan olduğu, depremde halkın sığınabileceği tek boş alan olduğu, bölgedeki dini tesislerin yeterli olduğu, bu noktaya yapılacak caminin bölge ulaşımını olumsuz etkileceği ve şehircilik ilkelerine aykırı olduğu şeklinde raporda yer aldı.
Büyükşehir Belediyesi Şehir Planlama Müdürlüğü'nün raporundaysa, cami yapılması istenen bölgeye batı istikametinde en yakın 700 metre mesafede Selamiçeşme Camii, doğu istikametindeyse 1000 metre mesafede Galippaşa Camii bulunduğu ve şehircilik ilkeleri ve planlama tekniği bakımından yaya yürüme mesafesinin 500-750 metre yarıçaplı olması gerektiği, ayrıca nüfusa göre bölgede dini tesis alanının yetersiz olduğu savunuldu.
Şehircilik ilkeleri gereği ibadethanenin 10 dakikalık yürüme mesafesinde olması gerektiği belirtilen raporda, bir şeridin park alanı olarak kullanılması halinde bile bölge traifiğinin camiden olumsuz etkilenmeyeceği ileri sürüldü.

Büyükşehir Belediyesi, Göztepe Parkı'nın yanı sıra aynı bölgede sekiz cami daha planladı. Dünkü toplantıda, Kadıköy merkezde E5 Otoyolu Ara Bölgesi'nde vakıflara ait 6 bin 105 metrekarelik 1015 ada 60 perselin ibadethaneye ayrılmasına ilişkin itiraz da reddedildi. Göztepe Parkı'nın yanı sıra, bölgeye sekiz yeni cami yapılması da imar planlarına işlenmiş oldu.

dünya kupası

google'da world cup diye aratınca o anki maç sonucunu ve bir sonraki maçı gösteriyor en başta. ne güzel değil mi?

savaşma seviş

hükümetimiz artık aile planlaması kavramını benimsemiyormuş efendim.

Sağlık Bakanı Akdağ, "Doğurganlık sayılarımızı çok aşağılara indirirsek yanlış bir mecraya sürükleniriz" demiş. Çok haklı buluyorum kendisini.
bu kervanın yürümesi için bu insanların üremesi lazım. nüfusumuz çok az, varolan az nüfus ise olağanüstü bir gelire sahip, bunun hemen dengelenmesi lazım. bugün çıkın gezin sokaklara, bir allahın kulu var mı? daha tenha bir şehir gördünüz mü? istanbul'un nüfusu halen birçok Avrupa ülkesinin altında, buna tez zamanda bir dur dememiz gerekmektedir kanımca.

Geçen yıl 6'ncı çocuğu dünyaya gelen Sağlık Bakanı Recep Akdağ, doğum kontrolü ve aile planlaması yerine "üreme sağlığı"nı esas aldıklarını belirterek, "Nüfus planlaması ve aile planlaması kavramı bizim için rafa kalktı" demiş.
daha çok bir "bükemediğimiz eli öptük" durumu söz konusu sanki bu lafta. Nüfus ve aile planlaması şimdiye kadar çok iyi uygulanıyordu da şimdi rafa kaldırıldı öyle mi?
neyse şimdi "üreme sağlığı"nı esas alıyoruz. yani akraba evliliklerinden, sakat çocuklardan, yeğenlerine tecavüz eden eniştelerden, bakire olmadığı için sokak ortasında vurulan, namus cinayeti cezasından kurtulmak için intihara zorlanan kadınlardan bahsediyoruz dimi burada?
"sağlıksız üremeye hayır". sağlık bakanımız 6 tane nur topu gibi çocuğuyla hepimize örnek olmaktadır, devir imamını örnek alan cemaatin sı*ma zamanıdır. 4 kişilik bir aile olarak sadece 20 gün açlık sınırında yaşamanıza yetecek asgari ücretinizle daha fazla çocuğu nasıl besleyeceğinizi merak ediyorsanız, devletin buna bişey yapacağından hiç şüpheniz olmasın, yeter ki üreyin, daha çok üreyin. o çocuklarla kuracağınız dilenci orduları ve çetelerle sırtınız kesinlikle yere gelmeyecektir.

Pazar, Haziran 11, 2006

ben yalnız bir karıncayım

mutfak lavabosunda, ve onun etrafındaki değişik bölgelerde dolaşan bir kırmızımsı karınca var. tek bir karınca. sürekli aynı karıncayı mı görüyorum bilemiyorum. ama ısrarla hayatta ve ısrarla aynı yerlerde dolaşıyor.
"pardon buralardan geçen bir koloni gördünüz mü?"

e.s.: there is one reddish ant wandering in and around the kitchen sink. he/she's always alone there, i wonder if it is the same ant everytime, but he/she still is persistently surviving and persistently wandering around the same places.
"sorry bro, did you see any colony passing by?"

sanatın ve sanatçının yanında

a.b.d'nin son 60 senedir, müdahele etmediği bir politik olay, burnunu sokmadığı bir şavaş, çatışma, parmaklamadığı bir darbe var mı? şu an kafamda fransanın zaferlerle dolu savaş tarihi kadar boş olan bu listeyi -belki de benim unutkanlığımdandır- aşağıdaki yorumlar bölümünde oluşturmayı teklif ediyorum, yeterince uzun olduğunda bir entry olarak buraya taşıyacağım.

a.b.d. savaşın ve savaşçının yanında

eng. sum.: are there any political event that u.s.a. didn't intervene, any war or major armed conflict they didn't put their noses in, or any revolution they didn't incite? I suggest to use the comment section for tis list, which is for me currently as empty as the victories in french history of war. if it will be long enough i will post it here.

u.s.a, on war's and warrior's side

hep aynı şeyden bahsetmek

insanların ilgisini belli bir konuya çekmek için arada başka şeylerden de bahsetmeniz gerekir diye düşünüyorum. mesela bir belgesel kanalını kim izler? halihazırda belgesel izlemeyi seven ve buna ilgi duyan insanlar. zaten belgesel sevmeyen veya bu konuda önyargılı olan kişiler ise ööeeh diye başka bir kanala (mesela 77) geçecektir. bu yüzden aralara yedirmek tabir ettiğimiz teknik burada önemli. tv'de benim gördüğüm bunu en iyi yapan kanallardan biri ntv. konu ne olursa olsun onun ilgi çekici yanlarını ortaya koymaya çalışıyorlar, sonuçta hem futbol programı hem belgesel hem ekonomi programı izliyor insanlar, hiç bir ilgileri olmamasına rağmen.
aynı şeyin başka birçok alanda da geçerli olduğunu düşünüyorum.

english sum: i think you have got to talk about different subjects from time to time, to draw people's attention. for example who watches a documentary channel? only people, who are already interested in it. there is a term called "aralara yedirmek" (roughly trans. as feeding in between), which is, i think, very important. the turkish broadcaster ntv has the standart programs like news etc. bu inbetween they show documentaries or economy programs and stuff, so people slowly start to watch them and get interested in it.
this technique can be used in many other ways.

terminatör

metro çıkışı ya da istiklal caddesi gibi kalabalık yerlerde yürürken, özellikle de müzik falan dinliyorsam kendimi terminatör gibi hissediyorum. bir yandan kalabalığın arasından açık noktaları bulup ilerlemeye çalışır, hiç yavaşlamadan uzun süre yürüyebildiğimde kendimi mutlu hissederken bir yandan insanların suratlarına 1-2 saniyelik kitlenmeler yaşıyorum, terminatörün o insanların kafalarının üzerine gelip bipbip yapıp yanda bilgiler çıkaran tanımlayıcısı gibi. Tabi onunki daha gelişmiş, bendeki yüz tanıma özelliği onunkinin yanında solda sıfır. bazen de yüzleri tanıyorum ama kime ait olduklarını çıkaramıyorum. bağlantılarda bir sorun olsa gerek.

terminatör - detecting people

english summary: when i walk on crowded streets i feel like terminator. Trying to find spaces between people to pass, i experience 1-2 sec. lock on people's faces, like the vision of terminator, which is more advanced than mine, for it also displays information about people, great work of face recognition arnie, keep up.

-yeni bi işe girişmiş oldum böylece ama hadi hayırlısı-

Perşembe, Haziran 08, 2006

kendine yakışanı giymek

mayo insanın orasını kapatanı giymesi midir? hemen sipariş verin bu yazın modasından geri kalmayın, aman geri kalmayın.

altım sıkı, keyfim yerinde. aman ereksiyona dikkat.

vicdani red

perihan mağden'in vicdani red hakkındaki yazısını okudum az önce. bence birçok noktada haklı olduğu yönler var. "insanları askerlikten soğutmak" adı altında kendisine dava açılması ise karşı tarafı oldukça haksız duruma düşürüyor. ülkedeki insanların kaçı askerliğe sıcak bakıyor diye sormak istiyorum.
yeryüzünden silinen çiçek hastalığının bir zamanlar türkiye'de devam etmesi gibi -sahi bir çiçek vardı ne oldu ona-, türkiye'de de garip bir askerlik sistemi devam ediyor. hemen herkes bir şekilde askerlikten yırtabilmek ya da daha kısa yapabilmek için -yurtdışında çalışıp vatandaşlık almak, yabancı biri ile evlenmek, sürekli master ve doktora yapmak gibi- binbir türlü abuk subuk yola başvuruyor. birçok ülke aştı artık bu zorunlu askerlik meselesini. almanya'da mesela bunun adı "zivildienst". yani "sivil görev". ülkene illa hizmet etmen gerekiyorsa -ki bence gerektiği düşünülebilir- bunu eline silah alarak yapmak zorunda değilsin. kaldı ki bana göre ülkemizin bağımsızlığı ve bütünlüğü üzerindeki tehditler askeriden çok sosyal ve ekonomik. bırakalım ateş etse dağları taşları vuracak insanlar bu ülkeyi daha iyi yapabildikleri şekillerde korusunlar.

müdür yardımcısı

bir öğretmenin blogundan alıntı yapıyorum, ona da bir mail gruptan gelmiş. bir an müdür yardımcısı olmak istedim gerçekten. bizde müdür yardımcıları böyle değildi gerçi müdürlerden daha fazla iş yaparlardı sanki, biri herr mescher'di, alman işte disiplin falan biri de kimdi ya hatırlayamadım neyse. buyrun burdan:

Müdür yardımcılığı sınavına girmek isteyen öğretmen arkadaşlar, acele etsin tren kaçmadan
Bu sınav ile elde edeceğiniz haklar
1-Derslerden yırtarsınız.
2-Artistlik yapan öğretmenlerin ek derslerini kesersiniz.
3-Okulun malını kendi malınız gibi kullanırsınız.(okulun arabası, laptopu, projeksiyonu vb.)
4-Öğretmen arkadaşlarınızı aşağı görüp "ben idareciyim sen öğretmensin" diyebilirsiniz.
5-"Her şeyi ben bilirim kimseden akıl almam" felsefesi güdersiniz.
6-Kraldan çok kralcı olursunuz.
7-Öğretmen takımıyla muhattap olmazsınız.
8-Hatta öğretmenleri görmezden gelip selam vermez, selamlarını da almazsınız.
9-Mesai saatlerini önemsemezsiniz. "Ben idareciyim istediğim saatte gelirim. Öğretmenler sıkaysa geç gelsin sarı zarf veririm" dersiniz.
10-Okulda kimseyle muhattap olmadığınız için öğretmenlerin ne isler yaptığını, idare hakkında ne dedikodu yaptığını, yalaka ve yağcı öğretmenleri casus salarak öğrenirsiniz.
11-Öğretmenlerin disiplin notunu dedikodulara göre verirsiniz. Öğretmenin kişiliğine, yaptığı çalışmalara bakmazsınız. Sizin hakkınızda kötü bir şey dediği zaman notunu düşürtürsünüz.
12-Size çay ve yemek ısmarlayan, devamlı sizi öğen kişileri kollarsınız. Doğruyu söyleyenleri kovarsınız.
13-Canınızın istediğine takdir ve teşekkür verdirtirsiniz. Hatta maaşla ödüllendirmeyi kendiniz alırsınız veya arkadaşlarına verirsiniz.
14-İdaredeki hataları görür ama ses çıkartmazsınız. Size dokunan olursa şikâyet edersiniz.
15-İdarecilik ruhunuzu vurdumduymazlık ve 3 maymun kuralı üzerine kurarsınız.
16-Önce kendi maaş ve ek dersinizi kollarsınız. Full yaparsınız. Eksiklerinizi öğretmenlerin dersinden kesip tamamlarsınız.
17-Ders çizelgenizi derse girmemeye göre programlarsınız. Öğretmenlere de öğrenci merkezli eğitim var deyip 1–2.saate ders verip diğerini 9–10.saatlere yazarsınız.
18-Kendinize hafta içi, cumartesi, pazar 2.-3.öğretmen olarak ders yazar ama derse girmezsiniz.
DAHASI VAR AMA ŞIMARMAYIN DIYE YAZMADIM.
Şimdi bunları yapmak için bir adım atın ve sınava girin.

replikas

bugün öyle bir replikas'ım ki ben de anlayamadım. işe geldim oturdum masanın başına, güne yaş elli ile başlayayım dedim. ve olaylar gelişti. içim kıpır kıpır oldu, kalkıp göbek atasım geldi. atmadım tabi ayıp. şöyle güzel bir açıkhava konseri olsa geniş geniş hopplasak, zıpplasak. ne güzel olmaz mıydı? replikas buna birşeyler yapması lazım. depresyona giricez hepimiz yakında peyote'nin açık siyah boyalı duvarlarından.

Salı, Haziran 06, 2006

spam'in bu kadarı

hiç kendinizden spam mail aldınız mı?
az önce kendi mail adresimden bana gönderilmiş başlığı ve içeriği sayılardan oluşan bir mail aldım. hiç bir anlam veremedim. acaba yanlışlıkla mı yolladım? ama yok mümkün değil ya. ne yapıcam şimdi, kendi kendimi spam listesine alamam ya.

Pazartesi, Haziran 05, 2006

5 bin dolarlık adam

blog'um 5000 dolar imiş efenim, technorati'nin söylediğine göre. siz de sağ aşağıdan tıklayıp bakabilirsiniz. sonra hep beraber sidik yarıştırırız.
madproffessor 62 bin, dexigner 224 bin boing boing ise ondan biraz daha fazla olarak11,5 milyon dolarmış (öeeehhh). ben de ingilizce yazsam olurum ki o kadar, hıh.

geldim gördüm

dorian'ın winamp visualisation eklentisi tadındaki yeni klibi çıktı, aldınız mı? bana böyle dümdüz cover'lanmış şarkılarla gelmeyin rica edicem. içime sığmıyor artık bu şarkılar, ruhumu daraltıyor. bu kadar mı diyorum, bu kadar mı oluyor diyorum. sonra beğenmiyorsan daha iyisini yap diyor içim. yapan yapar yapamayan eleştirmen olur diyorum içime. içim içime sığmıyor. çok pis kapışıyoruz, ağzını burnumu kırıyorum.

Cumartesi, Haziran 03, 2006

gillette

gillette yeni modeli m3 power'ın dünyanın ilk pille çalışan traş sistemi -duyan da süpersonik otoyol sistemi falan sanacak traş bıcağı işte- olduğunu iddia ediyor. bu külliyen yalandır efendim. bana bundan yaklaşık 10 sene önce iki adet kalem pille çalışan bir traş bıçağı hediye edilmişti. gillette'in bu yaptığına ayıp derler. dünyanın en iyi traş sistemi de, dünyanın en çok kıpraşan traş sistemi de ama ilk pille çalışan traş sistemi deme.
bussiness week ve the new york times bunu procter&gamble'ın SpinBrush adlı diş fırçasıyla karşılaştırmışlar, bunlar da yok bakın ondan esinlenmiş ama aslında şöyle faslında böyle gibi cevaplar vermişler. bizim pilli tıraş pıçaandan bahseden yok. bir bende mi vardı bundan yahu?

loewe

loewe'nin aylavyulöve'li saçma reklamında adamlar gol olunca sevinip bağırmaya başlıyorlar. sonra televizyon'da golün tekrarını görüyoruz ama oradaki futbolcunun -sanırım ingiliz- volesi son anda göründüğü kadarıyla auta falan gidiyor.
neyse bu ufak hata olmadan da reklam yeterince anlamsız.

pakpen

pakpen reklamının yaza uygun bir şekilde değiştirilmesi gerekiyor. hava 30 derece halitciğim ne sıcacığı ne evi?