Perşembe, Mart 24, 2005

uzun zamandir mahrum kaldığınız "dinleyelim dinletelim" köşemiz mahrum kaldığınız yerden devam ediyor:

ryan adams - my blue manhattan
badly drawn boy - river, sea, ocean
les triplettes de belleville - theme bruno
regina spektor - love affair
woven hand - down in yon forest
rufus wainwright - the one you love
arvo part - cantus in memory of benjamin britten
andrew bird - action/adventure
the cracow klezmer band - awaiting


kısa kestim biraz bu sefer, geçici, ilk aklıma gelenlerden oluşan bir liste oldu, daha şişkin bi liste hazırlayacağım çok yakında işallah.

aylak adam 7

-Hep arayacaksın sen. Ya resim, ya kitap...
-Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
-Anlamadım.
-Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir körüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adamı tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, '-Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur,' demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!

aylak adam 6

"Eylül. 12 - Beş gündür onun beni bırakıp gitmesini beklemekle eskiden bana gelmesini beklemenin üzgünlükleri arasında hiçbir ayrılık yok. Uzadıkça dayanılmaz oluyor. Bu akşam yemeğe gelmedi. 'Gitti' diyordum, buymuş işte. 'Yarın çantamı alır, ben de giderim.' Ferahladım. Elime bir kitap alıp salonda oturdum..."

aylak adam 6

"Bütün çağların trajedisi bu, Ku-ya-ra: 'Kumda yatma rahatlığı.' 'A-da-ko: 'Ağaç dalı kompleksi.' Şimdi kumda yattığım için Kuyara diyorum. daha da genişletilebilir. Kuyara, alışılmış tatların sürüp gitmesindeki rahatlıktır. Düşünmeden uyuyuvermek. Biteviye geçen günlerin kolaylığı. Ya Adako? Ağaç dalındaki, gövdeden ayrılma eğilimini fark ettin mi bilmem? Hep öteye öteye uzar. Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu. Özgürlüğe susamışlıktır. Buna ben 'ağaç dalı kompleksi' diyorum. Genç hastalığıdır. Çoğunluka Kuyara dişidir. Adako erkek. Pek seyrek cins değiştirdikleri de olur. Ağaç dalı kompleksine tutulmuş kişi tedirgindir. İnsanların ağaç dallarını budayıp gövdeye yaklaştırdıkları gibi, yakınları onun içindeki bu Adako'yu budarlar. Onu gövdeden ayırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Kimi insana ne yapılsa yararı olmaz. Asi daldır o. Balta işlemez ona."

aylak adam 5

"Kalktılar. Aynı odada uyumuyorlardı. İki kişilik toplumda sevgiyi dipdiri tutacak çareyi bulduklarını sanıyordu. Evlenen iki kişinin gitgide sevgilerini yitirmelerinin baş sebebini aynı yatakta uyumalarında görürdü. uykuda başına buyruk yaşayan insan bedeninin kendini koyvermişliği; horlaması, yellenmesi, hepsinden çok o biteviye uyku soluması, kişinin bu bedende aramaktan hoşlanacağı gizlerin değerini düşürürdü. Gerçek sebep bu muydu acaba? Yoksa içinde gizli bir ikiyüzlülükle, kim olursa olsun, bir başkasının kendini uyurken seyretmesini mi istemiyordu? Yaşadığınca hiç kimseyle bir yatakta uyumamıştı."

aylak adam 4

"Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı."

"Bu iki adam dünyada hoşgörü diye birşey olmadığını bilmiyorlar. İnsan kendininkine uygun olmayanı bağışlamaz. Biz, hoşgörüsü olmadığını bile bile, başkalarında kendininkinden ayrıyı bağışlamaya çalışana hoşgörülü diyoruz."

aylak adam 3

"Günlerin adı, sürelerince yaşanılan olayların değerine göre değişebilir. Bugün, şimdilik 'paltosunu ilk çıkardığı gün'dü, sonra 'Güler'i ilk gördüğü gün' olacaktı."
aylak adam yarım kalmıştı, devam edelim :

"Gitti, masanın önünde durdu. İşte üç haftaya yakın seslendiğini sandığı insanlar bunlardı. İşini bilenler, sadaka vericiler, et alışverişçileri mi anlayacaktı onu? Elini yazdıklarının üstüne koydu. Almadı. Biliyordu. İlk hikayesi. "Bir Büyük Şehrin Gürültüsünde İnsan; kimseye sezdirmeden istediği zaman yellenebilir. O yellenemezdi," diye başlıyordu. Bu cümlede adamın bütün hayatının gizli olduğunu kim farkedecekti? Ya ikincisi, sık sık burnunu çeken kadının hikayesi! Sonra yarıda kalan hikaye! Tiklerden bahsetmişti. Boynunu kütleten bir adam vardı. İyi ki bitmemişti. Onlar "Sonunda beni sürüklediği büyük felakete rağmen onun kollarına atıldığım gecenin tadını unutamıyorum," diye başlayan hikayeler isterlerdi.
klezmer'i neden bu kadar çok seviyorum bilmiyorum, belki de içindeki acı gerçek olduğu için. peki ama yeni dönemdeki topluluklar yani gerçek acıyı yaşamamış olanlar belki de, bunu nasıl verebiliyorlar? acılar içten içe yeni gelenlere mi aktarılıyor?

Çarşamba, Mart 23, 2005

buyukbaba

buyukbabamin isminin seyfettin olduğunu tam anlamıyla bugün idrak edebildim. tabi ki daha önceden de biliyordum ama ben hep "büyükbaba", annemler babamlar "baba", anneannem de "seyfi" dediği için sanirim hiçbir zaman gerçekten dikkat etmemiştim bu isme. ilginç.

Pazartesi, Mart 07, 2005

ertesi gün sıkıcı bir sabah başlayacaktı. kimbilir, iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. "iş avutur" derdi babası. o böyle avuntu istemiyordu. Birörnek yazılar yazmak, birörnek dersler vermek, birörnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şöför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. ne kolaydı onlara uymak! gündüzleri bir okulda ders verir, geceleri sessiz, güzel kadınlarla yatardı istese. çabasız. ama biliyordu: yetinemeyecekti. başka şeyler gerekti. güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi.

aylak adam

geçen gün yusuf atılgan'ın aylak adam'ını bitirdim bence oğuz atay, ahmet hamdi tanpınar seven biri yusuf atılgan'ı da sever. aylak adam zaten neredeyse tutunamayanlar'ın öncülü gibi. ne kadar çok güzel şey var aslında türk edebiyatında, böyle kitapları daha önce okumadığım için kızıyorum kendime. şimdi de günah çıkaracağım biraz.