Cuma, Mayıs 29, 2009

özdemir kurbağasurat

özdemir erdoğan'ın hastasıyım. hoş, en son televizyonda gördüğümde din ve ahlak konusunda bir takım anlamsız yorumlar yapmaktaydı (sanırım kanserden kurtulan insanlarda böyle bir eğilim oluyor), ama çok da umurumda değil açıkçası. kanserden kurtulması değil, bu yorumları. canım senle (seninle de değil bak) olmak istiyor gibi bir albüm yapan, bu albümün içine ayrılık zor, gözlerim bir yerden aşina size, insanoğlu tuhaftır gibi parçaları koyan, o süper sakin ve ustaca soloları atan adama ben "cihat yapıcaz" dese gıkımı çıkarmam valla.


bir de türk halk müziği parçalarını yorumladığı bir "türk halk müziği yorumları" albümü vardır. oradaki uyarlamalar da mükemmeldir gerçekten. ancak bugün söylemek -açıklamak- istediğim asıl konu bu değil. bugün size özdemir erdoğan'ın gerçek kimliğini açıklayacağım. özdemir erdoğan aslında KERMİT'tir!! evet yanlış duymadınız. özdemir erdoğan kermit'in insanlar dünyasında vücut bulmuş halidir. surat yapısıyla, gırtlaktan gelen kendine has burnu tıkalı sesiyle, elinde gitarı umutsuz aşk şarkıları söylemesiyle, naifliği ile, bize gerçek kimliği ile ilgili ipuçları vermektedir. aha buyrun!

çoktamiki

belkide dahi anlamındaki de'den vazgeçmenin zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. o kadar uzun zamandır bu konuda ciddi bir hassasiyet gösteriyorumki artık yoruldum. hiç beklemediğim yerlerde, hiç beklemediğim insanlarda görmek bu hataları acı veriyor bana. geceleri gizli gizli ağlıyorum. bırakalım uyulmasın kurallara, bırakalım anlamlar karışsın, bırakalım dağınık kalsın. dahi anlamındakide, bağlaç olanki, soru ekimi, hep bitişik yazılsınlar. oh. altımız kuru keyfimiz yerinde.

Cumartesi, Mayıs 02, 2009

döngü döngü döng

my brute çılgınlığı

sıkıntı insanın içine çöktü mü bir kere, çıkmak bilmiyor. şu son 3-4 gün içerisinde kaç kere mailime gelmemiş olan maillere baktım, kaç kere facebook'a girdim kaç kere facebook'tan çıktım. kaç kere my brute sayfalarımı yeniledim, kaç kere chain rxn oynadım ben bile şaşırdım. artık yapacak bir şey de kalmadı. mail falan geldiği yok. facebook'ta yeni bir şey olmuyor. my brute'da bütün savaş haklarımı doldurdum. chain rxn'de arkadaşlarım arasında birinci sıraya yerleştim. en iyisi yatıp uyuyayım bari.

böyle toplar var patlıyolar


Cuma, Mayıs 01, 2009

biri acılı ezme söylesin

erkin koray'ın çaptan düşüp yeşilköy'de bir pizzacıda orguyla şarkılar söylemeye başlamasına ön ayak olan albümdür kanımca "benden sana". hamburg bit pazarından ucuza kapattığı orguyla kendin pişir kendin ye modunda bir çalışma yapmış koray 1982'de. şimdi saygısızlık yapmış olmak istemem ama albüm gerçeken rezalet. aynı anda hem hint, hem arabesk, hem taverna müziğinden böylesine etkilenen bir albüm bulmak zordur sanırım. arada bir iki bateri ve tabla dışında herşey ama herşey org'la çalınmış. müzikler sıradan, sözler ise son derece sıkıcı ile rahatsız edici derecede anlamsız arasında bir yerlerde geziniyor. ben şahsen erkin koray'ın tamamen kendi iradesiyle "patron adana kebabı yollasın, isterse hesabı peşin alsın" ya da "biri acılı ezme söylesin biri de hemen boşları alsın" gibi şeyler söylediğine inanmak istemiyorum.


neler yok ki bu albümde, iç bayıcı "ay bi tane", sinir bozucu "sayın arkadaşım osman", duygusal alanımızı daraltan "silinmeyen hatıralar". Eğer bir Aşka Aşığa'yı, bir İstemem'i, ne bileyim Türkü'yü, Cemalım'ı falan seviyorsanız bu albümden şiddetle uzak durmanızı tavsiye ediyorum.
ve fakat son olarak belirtmek isterim ki gelmiş geçmiş en fantastik Erkin Koray şarkılarından biri olan Ankara Sokakları da bu albümdedir. O araya karışmış herhalde öyle. Onu ayrıca bir yerden bulup dinleyin.

batikon

bundan 5 gün önce 7-8 gündür hasta olduğumu öğrendim.

sabancı'da bitmek bilmeyen sınav kağıtlarını okurken, yemeğe gitmek için ayağa kaltığım sırada sırtıma saplanan bıçak ile başladı herşey. montumu giyerken çıkardığım "öoooahh" sesiyle irkilen henry'ye "yok bişi kramp girdi" diyerek odadan çıktım. garip bir ağrıydı bu. kapıyı iterken bir şey yoktu ama cep telefonuyla konuşurken olmadık anlarda birden saplanıveriyordu. 2,5 kiloluk tepsiyi taşıyabiliyordum ama montumu özürlü gibi çıkartabiliyordum ancak.

iğrenç yemeğimi hızla ve yarım yamalak bitirerek sağlık merkezine gittim. doktorun kapısından içeri girerken şöyle güzel bir kas gevşeticiyle mis gibi olurum düşüncesi vardı kafamda. doktora ağrımı taraflı bir şekilde anlatıp "herhalde kas ağrısı" diyerek naçizane teşhisimi belirttim. kendisi bana önce başımın ağrıyıp ağrımadığını sordu. sonrasınra hepsine hayır cevabını verdiğim öksürük/ ateş/ akıntı/ bulantı/ halsizlik var mı? soruları geldi. bir boğazınıza bakayım dedi doktor. bak dedim, ama ben iyiyim. sırtım, ağrı, saplanma? tahta çubukların midemi bulandırdığından habersiz olan doktor, magnum çubuğundan hallice olan çubukla sadece 1 saniye baktı boğazıma. oo sizin boğazınız çok kötü. hadi ya? ama iyiyim ben. bir de sırtınızı dinleyelim. hoppalaaa. sırtıma da sadece 1-2 steteskop dokunuşu ve sonuç:
ooo ciğerleriniz de çok fena, ciğerlerinize inmiş. 7-8 günlük bir hastalık bu. yani evet 2 hafta önce faranjit olmuştum ama geçti ki o bitti ki. yok yok fena bu.
kas gevşetici hayalleriyle oturduğum koltuktan ogmentin, minoset ve NAC ile kalktım. bir de iğne yazıyorum dedi ağrı için. novaljin artı avid.

novaljin ne menem bir iğnedir bilir misiniz dostlar? iğne yapıldığını bilmeseniz g*tünüzden kan alınıyor sanabilirsiniz. ben de nefesimi serbest bırakıp kendimi tamamen rahatlatmama rağmen kendimden beklemediğim sesler çıkardım avuçiçi kadar sağlık merkezinde.
ağrım haricinde gayet sağlıklı girdiğim merkezden topallayarak ve narkoz yemişcesine mayhoş çıktım.

5 gündür hem evdeyim, hem de çok sıcak ve çok soğuk şeyler yasak. böyle anlarda fark ediyor hayattaki pek çok güzel şeyin ya çok sıcak ya da çok soğuk olduğunu. son 1 haftadır yaptığım en heyecan verici şey dün yediğim rokokoydu. ve bu 5 gün daha böyle devam edecek. sağlık hakkaten herşeyin başıymış meğer.