Pazartesi, Ekim 20, 2008

eskişehir

haftasonu Eskişehir'deydik. hem gidiş yolu, hem de şehir bir iki yer dışında çok güzel. yolda tren yoluna paralel bir şekilde yemyeşil vadilerin, çayların arasından giderken birden beliriveren taş ocakları ve şehirde eski, genellikle tek katlı sade binaların arasından yükselen, çirkin, yanlarında koca koca harflerle isimleri yazan apartmanlar. ama yine de, dediğim gibi yol ve şehir, herşeye rağmen, çok güzel.
eskişehir'in sokaklarında dolaşırken insan bir truman show havası alıyor. herşey o kadar sakin ve sessiz ki. bunun üzerine bir de güzel hava eklenince tadından yenmez 3 gün oldu. provalardan vakit buldukça sağını solunu da kurcaladım şehrin.
tugy's avrupa'daki ufak müdavim pub'larına benziyor. 3-5 tane masa, spor kanalına çevrilmiş bir televizyon ve içkiler. oldukça sempatik bir ortam.
6:45 birkaç kat daha büyük tugy's e kıyasla. son saatlerinde gittiğim için ortamından pek bir şey anlayamadım, dekoru çok muhteşem olmasa da bir kendine özgülük barındırıyor. çalışanları gayet mülayim, kapanma saati gelmesine rağmen sabırla idare ettiler insanları.
bir de mekanlar genelde gece 1'de kapanıyormuş birkaç tanesi dışında, işte onlardan birine gittik ama almadılar damsız, bir yorum yapamıyorum o yüzden.
nehir kenarına genel anlamda değinmek gerekirse çok güzel, hem çevre düzenlemesi çok başarılı, hem de nehrin iki tarafında bir sürü güzel mekan bulunmakta. bunların çoğu eskişehirspor'un maçını göstermekteydi cumartesi günü. biz twenty six diye bir yerde oturduk, çok kalabalık olduğundan servis biraz yavaştı ama güneşli bir havada konser öncesi akşamüstü birasını yudumlamak pek keyifliydi. eskişehir'de bursa'yı 2-1 yendi, çok sevindim.
konser sonrası bize tahsis edilmiş belediye otobüsü ile 222 adlı mekana teşrif ettik. görülmeye değer bir sahneydi. yanlış hatırlamıyorsam anlatılanları, mekan eski bir kiremit fabrikasının yerine kurulmuş. o yüzden çok güzel ve kendine özgü bir havası var. hem dış mekan, hem de içeride yapılabilecek bir sürü şey var. dışarda cafelerde ya da bahçede oturulabiliyor, bunun dışında elektronik çalan ya da türkçe canlı müziğin olduğu kısımlara girmek mümkün. biz genel bir birliktelik sağlamak adına -zira yaşlar 20 ila 70 arasında değişiyor- türkçe kısmına girdik ve amiyane tabirle "çılgın attık". 222'den saat 3 gibi çıktıktan sonra o yakınlardaki, şu an adını hatırlayamadığım enfes köfteciye gittik. burada köfteler ekmek dilimlerinin üzerinde geliyor ve tadları gerçekten çok değişik, etinden midir, baharatından mıdır bilmiyorum ama daha önce tattığım hiçbir köfteye benzemiyor.
pazar günü ise şehri gezmeden gitmemize gönlü razı olmayan yılmaz büyükerşen tarafından organize edilen bir program ile tarihi odun pazarı evleri projesini ve yeni yapılan kültür ve sanat parkını gördük. 3 gün tabi ki bir şehri tanımak için yeterli değil ama şunu söyleyebilirim ki eskişehir'de güzel şeyler oluyor.
konseri en sona sakladım. senfoni orkestrası çok genç ve enerjik, şef ender sakpınar da son derece sabırlı ve nazik. senfoni orkestralarından ve şeflerinden çok alışık olduğumuz bir durum değil doğrusu. hal böyle olunca ortaya oldukça iyi bir performans çıktı. seyircinin de harika olduğunu belirtmek lazım. konser boyunca kenarlarda ayakta izleyenler, bitmeyen alkışlar ve konser sonrası -popüler bir rock grubuymuşuzcasına- gelen tabrik ve teşekkürler, insana kendini gerçekten çok iyi hissettiriyor. işte burada da konser sonrası yaptığımız iki adet bis var. afiyet olsun:


Istanbul Avrupa Korosu - Eskisehir from B A on Vimeo.

Pazartesi, Ekim 13, 2008

senh ele bi geel

tek şarkılık pinhani konseri istiyorum. biri beni tutsum kolumdan, hele bi gel başlarken salona soksun, bitince -madem o soktu- o çıkarsın. galeyana gelmiş manav gırtlağı ile bağırasım var. looplara gelesim var, kendime kızasım var.