servise binmek için beşiktaş'tan taksim'e gelirken yenilenmekte olan deniz müzesinin, onun yanında yerine yerin altına inecek bir otel yapılacak olan eski astro türk tütün fabrikasının, başbakan için yeniden düzenlenen alanda artık olmayan otobüs durağının, üst geçidin, iskelenin yanındaki çay bahçesinin önünden geçmiştim.
solumdan dolmabahçe sarayı akarken sağ tarafımda onun arka bahçesine kondurulmuş olan swissotel yükseliyordu. artık yıkım kararı çıkmış olan Mithatpaşa ya da İnönü ya da Dolmabahçe ya da Fi-Yapı Stadyumu'nun etrafından dönerken sağda -eğer böyle bir şey varsa- dünya imar planları tarihine geçecek bir operasyonla -ve herşeye ve herkese rağmen- yapılıvermiş süzer plaza a.k.a 'gökkafes' tüm ihtişamı ile boğaza bakıyordu. içim sıkışarak taksim'e ulaşmıştım.
hayalet akm'nin önünden kalkan servis, önce taşkışla'ya hava atan hyatt ve ceylan intercontinental otellerinin sonra yıkılıp yerine yenisi yapılan divan oteli'nin önünde kırmızı ışıkta durdu. cumhuriyet caddesini dikine geçip dolapdereye doğru inerken solda sanırım sadece ön cephesinin önemli olduğu düşünülmüş olan habertürk binası, sağda ise zaten yüksekte olan tepenin (elmadağ) üzerine bir dev gibi kondurulduğundan aşağıki vadiye (dolapdere) kafa tutan rixos binası vardı.
bir şehrin hafızası binalarına siner. binalar yıkılınca anılar da yiter.