Salı, Ocak 29, 2008

voooooooooooooooolt

lost'un dördüncü sezonu başlasın diye artık duvarlara tırmandığımız şu günlerde bitmek tükenmek bilmeyen michael nefretimin birçok kişi tarafından paylaşıldığını fark ettim. daha ilk sezondan bari walt walt diye bağıra bağıra ruhumuzu sömürmüş, sümsüklükte beceriksizlikle ve bencillikte sınır tanımayan, beni sokak ortasında ses tellerimi yıprata yıprata waaaalt diye bağırmaya iten bu gereksiz karakter sözlükte direk micheal dawson (harrold perrineau) başlığı altında türk izleyicilerin canından bezmiş yorumları ile işlenmiş.



bunun ötesinde bu nefret daha evrensel boyutlara ulaşmış olacak ki şöyle bir site açılmış kendisi ile alakalı. sesi açmayı unutmayın. bir de her bölüm kaç kere walt dediğini saymışlar:

Waaalt Count:
(updating, be patient)
S1E01 - 2 Waaalts
S1E02 - 2 Waaalts
S1E09 - 1 Waaalt (debatable)
S1E14 - 16 Waaalts!
S1E23 - 1 Waaalt!
S1E25 - 7 Waaalts!
S2E02 - 21 discernable Waaalts! (plus one in the prologue)
S2E05 - 5 Waaalts

görüldüğü gibi sadece iki bölümde toplam 26 kere walt demeyi başarmış kendisi. (spoiler: neyse defolup gitti de kurtulduk, bi daha da dönmeyecekmiş belki diye dedikodular var.)

son olarak sizleri youtube yöresinden güzel bir maykıl kurgusu ise başbaşa bırakıyorum. bizden uzak allaha yakın olsun diyorum.

gıcık oluyorum: gökantoka

bi kere gıcık oluyorum: blogspot. abi neden yazı karakterini değiştiremiyorum da böyle dana gibi harflerle yazmak zorunda kalıyorum. blogspot buna bişeyler yapması lazım. bak şurda senelerdir yüzyüze bakıyoruz.


neyse -aa düzeldi bu arada- ikincil olarak sizlere bugün gökhantoka isimli şahsiyetten bahsediyorum ki kendisinden zerre kadar hazzetmem. neyse efenim bi gün böyle internetin yumuşak sayfalarında dolaşırken bu densizin bir sayfasına denk geldim, film seyretme fabrikası deyyu. bizim izleyemediğimiz filmleri bizim için izleyip özetini çıkararak, dosta arkadaşa rezil olmamızı engelliyor kendileri. düpedüz terbiyesizlik. ayda yılda bir yazsa da arada bakmakta fayda var. zaten ilk kez okuyacaksanız baya bir malzeme bulacaksınız.

ardından sayfanın orasına burasına bakarken sağ üst köşede bir gökhan toka -cibilliyetsiz- ibaresi göreceksiniz. ona tıkladığınız vakit önünüzde saatler sürecek gülme krizlerinin ilk malzemeleri serilmiş olacak. haaa, diyceksiniz ki neden ordan tıklayarak gidiyoruz, direk gokhantoka.com yazsak olmaz mı? olur o da. -olmuyodu önceden şimdi baktım oluyo, dengesiz işte-

bizzat tanımıyorum kendisini -işim de olmaz, denyo- ama yazdıklarını severek takip ediyorum, size de burdan tavsiye ediyorum kendisini de daha fazla yazması için tahrik ediyorum. yaz ulan.
allah onu bildiği gibi yapsın. buyrun burdan yakın:

gıcık oluyorum: pikaçu


pikaçu demek benim nezdimde adam kayırmacılık, torpil demek..

bu şerefsizin akranları olan baltazarlar, şarmanderler, bulbasorlar efendi efendi toplarının içinde sıralarını beklerken bu baldırıçıplak pikaçu ortalıkta babam sağolsun formatında cirit atmaktadır.

kardeşim! sen de herkes gibi otursana, sıranı beklesene topunun içinde.. ama bu kahpe düzen, bu sinsi torpilcilik, bu rüşvetçilik şu sözlerle kazınmıştır artık dimağlara: "seni seçtim pikaçu". adem evladı seçmiş bi kere, sarı kaşına sarı gözüne bakıp, diğerlerinin sivisine bile bakmaya tenezzül etmeden. sen istediğin kadar gözümden ışık saçarım, ağzımdan alev yaparım de; neye yarar. adam demiş bi kez, torpilciliğin lügatına altın harflerle işlemiş: "seni seçtim pikaçu". biz de daha dövünelim burada...

Cuma, Ocak 25, 2008

son 105 gün

canlarım, cananlarım, bidenelerim,
beni akademik bir enstitüye bağlı tutan bağların -en azından bir süreliğine- tamamen kopmasını sağlayacak ve üzerimden kalktığı anda beni mutlu mesut bir insan edecek, önümü açacak, fırsatlar denizinde büyük kulaçlar attıracak, birazcık da beni tasarım araştırmaları açısından geliştirecek olan ve aslında şimdiye dek üç kere falan bitmiş olması gereken çok sevgili tezimin nihai teslim tarihine kalan yaklaşık 15 hafta dolayısıyla ve kendisini tez elden bitirmek istediğimden orta şiddette bir münzevilik hayatına adım atmayı uygun ve elzem görüyorum.
bu süre içerisinde doğumgünlerinize, askerden gelişlerinize, gurbetlerden geriye dönüşlerinize -nıy nı nı nıy- ortak olamayabilirim, sizi eskisi kadar sık arayıp soramayabilir, msn meşajlarınıza ceap veremeyebilir, karpuz kesecek olmanıza bile aldırmadan daha yeni gelmişken kalkabilir, ne güzel oturuyorken eve dönebilir, her teklifinizi 'çok isterdim ama...', 'yaa şu anda...' veya 'hmmm, mmm, hııı, ne dedin pardon?' şeklinde karşılayabilirim. tabi ki kendimi 3,5 ay boyunca eve kapatacak değilim ama sanırım eskisinden çok daha az dışarlarda olacağım.
beni taaa bu kadar -kollar açık sonuna kadar- sevdiğinizden, ben yiyince doyduğunuzdan, ve bu yüksek lisansı bitirmemi ne kadar çok istediğinizden emin olduğum için bu dönemde her tür asosyal, depresif, anlayışsız ve dengesiz hareketimi anlayışla karşılayacağınızı umuyorum -sıkıysa karşılamayın bunu dedikten sonra-. arada -numaradan da olsa- bir arayıp 'çok özledik', 'oha falan olduk', 'ay inanmoorum ne zamandır görüşmedik' derseniz sevinirim.
hadi hop.

Cuma, Ocak 18, 2008

tunak tunak tun

internet aleminin fantastik meme'lerinden biri daha. fazla söze gerek yok sanırm. şarkı aslında aşk şarkısı, klipteki sözler bizim bana kitap al formatında yapılmış çakma sözler. klip hindistan'ın ilk mavi ekranla yapılan klibi, bu amca da - daler mehndi- hindistan'da pencap müziğinin en kral adamı falan yanılmıyosam. şarkı ve şarkıcı ile ilgili bilgiye başlığa tıhlayarak ulaşabilirsiniz .

Salı, Ocak 15, 2008

hal hatır

herşey birden bire oldu. ilkinden sonra birkaç kez daha denedim ama yine en iyisi ilki.
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...


Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!

Ağlama salkımsöğüt
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!


n.h. 1928

aman havuza düşmesin

taşkışla'da zaman geçirmeyi ve özellikle de hack sack oynamayı çok özledim. çantamda sürekli taşıyorum bi tane, ama aylardır oynamadım. yine bahar gelse yaz gelse t-shirt'ü öne çekip zıplatsak falan ne bileyim.

aha böyle

Perşembe, Ocak 10, 2008

Pazartesi, Ocak 07, 2008

olsun

gecenin bir yarısı onulmaz bir yorgunluk etkisinde başlayarak beklenmeyen yerlere sürüklenen bir diyalog içerisinde ortaya çıkan bir takım olsun'lu dükkan/mekan isimleri. yeni açılacak işyerlerine benden hediye -speyşık tenks to kumru-:

afiyet olsun tostçusu
sağlık olsun hastanesi
sıhhatler olsun berberi
canın sağolsun bankası
dostlar sağolsun kıraathanesi
toprağı bol olsun cenaze hizmetleri
löp löp et olsun kebapçısı
ziyade olsun restoran
geç olsun güç olmasın ulaştırma hizmetleri
damlaya damlaya göl olsun bireysel emeklilik
zayi olmasın hurda sanayi
bu da sana ders olsun eğitim kurumları
canım sana feda olsun güvenlik hizmetleri
şükürler olsun merkez camii
laf olsun torba dolsun psikolojik danışmanlık
her tuttuğun altın olsun kuyumcusu
bu son olsun meyhanesi

son olarak:
bu da sana kapak olsun tencere sanayi

süngerleşmiş beynimden hepinize iyi günler diliyorum.