Cuma, Ocak 29, 2010

küçük suratlı insanlar

Biz, küçük suratlı insanlar, küçük suratlı insanların küçük evreninde çok sıkılıyoruz. Burada yapacak hiçbir şey yok. Tek umudumuz bir gün orta ve büyük suratlı insanların yaşadığı orta ve büyük suratlı insanlar evrenine geçebilmek. Suratlarımız küçük olsa da umutlarımız büyük.




the land of tiny faces from avsar gurpinar on Vimeo.
there's not much to do in the land of tiny faces. so, we get bored all the time.

pis misin?

biraz kirliymiş.

How many germs live on your cell phone?

Created by Oatmeal

ayrım yapmadan hepinizi

çok cuma'yım bugün. iğrenç bir yağmur yağsa da bir şekilde sevgi doluverdim hayata karşı. eski dosyaları karıştırırken de bunu buldum.

aylavyu
Uploaded with plasq's Skitch!

Perşembe, Ocak 14, 2010

yeter ki çaktırma

gellan

etrafımda sürekli nazik davetleri için birilerine teşekkür eden insanlar görüyorum. "nazik davetiniz için teşekkür eder, o gün ayakkabılarımı boyatacağım için katılamayacağımı bildirmekten gurur duyarım", "nazik davetiniz için teşekkür eder, iki elim kanda olsa da geleceğimin altını çizerim". nazik davet ne demek ki? birini bir yere davet etmek zaten başlı başına bir nezaket gösterisidir, naziği kabası nasıl oluyor anlamıyorum. aslında anlıyorum, şöyle olabilir mesela:

öküz davet no.1:

sayın hatice dümbüloğlu,
12 haziran 2036 günü sofistikart galeri'de açılacak mantı hamuru sergime katılın lan! hiç gelmiyosunuz eşolueşekler. hayret bişey ya!

öküz davet no.2:

sayın ibrişim kuşak,
açılışı iki gün önce yapılan ama açılışlarda nasıl hayvanlar gibi yediğinizi bildiğimden çağırmadığım zeytinyağlı resim sergime artık gelebilirsin. kıtlıktan çıkmış gibi yiyeceğine önce biraz sanatı takdir etmeyi öğren, dangalak.

öküz davet no.3:

sayın görkem dağdevren,
yarın saat iki gibi falan taksim meydanında yapacağım dans performansına katılmanızı emreder, girişi bedava olan bu etkinliğime de katılmazsanız artık çok fena küseceğimi, hayatım boyunca konuşmayacağımı, yolda görsem omuz vurup geçeceğimi gururla bildiririm. zaten hiçbişeyime gelmiyosunuz, ne biçim arkadaşsınız lan siz? ben sizin hepsine geliyorum ama dimi? oh ne iyimiş be, enayi miyim lan ben? saygılarımı falan da sunmam. hadi ordan dümbelek.


Salı, Ocak 05, 2010

tıytıynet


bundan yaklaşık 20 gün önce "avrupa'da en ucuz adsl türkiye'de" başlığı altında okuyanun aklının hafsalasının almadığı bir haber yayınlandı. Anadolu Ajansı'na ısmarlama yazdırıldığı ilk satırından anlaşılan bu haberi Habertürk de utanmadan sıkılmadan internet sayfasına koymuştu. O kadar yalandı ki bilgiler, sonlara doğru artık kendi yalanlarını bile savunamaz oluyorlardı. Neresinden tutsak elimizde kalan bu yazıya hala inanma eğilimi gösteriyor, "lan acaba?", "ama Anadolu Ajansı ya" diyorsanız sizin için OECD'den geliyor:

seksi resimleri için tıklayınız


bu da kesmedi beni daha çok, daha çok istatistik istiyorum diyorsanız buradan da yakabilirsiniz.

Cumartesi, Ocak 02, 2010

ne dinledik ne öğrendik

geçen sene en çok dinlediğim ses sanatçıları (kaymak: last.fm)

10. The Dears:
Tüm zamanların en sevdiğim gruplarından. No Cities Left ile hızlı ve hayranlık dolu bir giriş yapmıştım Dears müziğine 2003'te. uzun süre deliler gibi dinledikten sonra unuttum gitti. 2006'ta gang of losers çıktığında da fazla yüzüne bakmadım. nedense fazla hoşuma gitmemişti bu yeni albüm. 2007'de bir gün tekrar keşfettim grubu. o gün bu gündür de hiç bırakmadım ama 3 ama 6 ayda bir mutlaka yeniden ve birçok kez dinledim. geçen sene de Missiles albümü çıktı. yine sevmedim ama bakalım 6 ay sonra neler olacak.

9. Psapp:
Aslında psapp'ı sevdiğim yıl iki sene önceydi. Fazla dinlemekten sıkılıp onları da nadasa bırakmıştım. 2009'da bir toplama albümde rastladığım Parker ile yeniden başladım dinlemeye. 2008 sonundaki The Camel's Back albümünden. 4 sene öncesinden pek bir farkı yok aslında. çok neşeli ve çok melankolik anların güzel eşlikçilerinden.

8. Kaizers Orchestra:
Hayatımda en fazla dinlediğim grup olan Kaizers, bu sene sadece 8. sırada yer bulabildi kendine. 2002'de Ompa Til Du Dor'u keşfetmemle başlayan bu çılgınlık, 2003'te Evig Pint ile devam etmişti. O kadar farklı, o kadar enerjikti ki dinlemeye doyamıyordum. iki kez de canlı izleme şansı buldum ve bu konserler de hayatımdaki en güzel iki konser olarak listedeki yerlerini aldılar. Ancak 2005'ten sonra bir haller oldu bu Bergen'li abilere. Maestro diye bir albüm çıkardılar. 3-4 tane sağlam parça çıkarmış olsalarda albümün genelinde grubun melodikleşmeye ve anaakımlaşmaya doğru kayışı hissediliyordu. yine de bağrıma bastım. olur öyle, gelir geçer dedim. ama 2008'deki maskineri adlı maskaralıktan ibaret albümle kalbimi çok kırdılar. birkaç kez dinleyip yeniden sevmeye çalıştım, ancak olmadı. hal böyle olunca 2009'u ancak 8. sırada tamamladılar. bir daha da daha yukarı çıkabileceklerini sanmıyorum. kırdılar kalbimi gelsin alsınlar gönlümü.

dinleyelim öğrenelimde bir sonraki bölüm: karanlık yol şarkıları, güneş altında mayhoş ve ölüler de şarkı söyler.