evet, bugün yanımızda ünlü lokomotiflerden zolkan vızılöz var?
adım volkan.
evet sayın vızılöz, settülbahir'den bir okuyucumuz sormuş 'ilk treni kim bulmuştur'?
valla ben diyeyim alexander graham, siz deyin alehandro amenabar. siz demeyin. volkan adım.
peki bakalım bir soru da benden, son treni kim bulmuştur?
en güzel tren, henüz bulunmayan tren, en güzel fren henüz bakılmayan fren, en güzel müren zeki mürendir.
zolkan bey biraz işkembeden sallar gibi bir haliniz var, bize işkembelerden bahsedebilir misiniz?
bahsedebilirim tabi. işkembeler işkembelerimiz. ilk işkembeyi abdullah lale bulmuştur, lale devrinde. eskiden kelle paça falan yoktu bi tuzlama vardı. bi daha adımı yanlış söylersen karnını deşecem.
peki tren işkembe bağlamında türkiye'nin sosyopolitik durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
çok feci.
hay dimağınızı öpeyim, detaylı yorumlarınız için teşekkür ediyoruz. son olarak zolkan vızılöz için bi alkış alalım?
-hürraaaaaaeeeeeeee-
hepinizi ben.
Salı, Mart 27, 2007
dost acı söyler
cem karaca 45'liklerinden sonra erkin koray'a geçtim bu hafta. o dönem yapılan müziklerin büyük bir kısmının hastası olsam da sanırım cem karaca'yı daha çok seviyorum.
karizmaya gelelim
erkin koray'ın da pek hoş parçaları var, favorilerim kızları da alın askere, çiçek dağı, krallar, tımbıllı -böyle gider bu- ama bazen çok arabesk oluyor hoşuma da gitmiyor. zaten koray'ın şarkıları daha çok sevdiğim gitti, acılıyım, dertlerime derman yok, saçlarım beyazladı, aşkımız bitecek vs. daha acılı konular. cem karaca daha bir anadolu rock haydi yiğitler, atlarımıza bindik gidiyoruz, yallah hücum daha kahramanlar genel olarak. o da gerçi sonradan fazla politik oldu hiç sevemedim yeni hallerini, erkin koray da aynı şekilde 'akrebin gözleri' hala rüyalarıma girer.
daha bir çiçek çocuk, ama hınzır da
neyse efenim uzun lafın kısası 65-75 arası türk müziğini tanıyalım sevelim, sevdirelim. bu arada mustafa özkent'in gençlik ile elele adlı saykodelik türk fankı tarzındaki akılalmaz albümü tekrar keşfedilip bize sunulmuş, bu sayede öğrendim ben de ve sadece 'yuh' diyebildim. abi sen ne yaptın?
çift baterinin muhteşem uyumu, gitarlar, baslar, o enerji o tempo, bir de hepsini sen 1 günde yap, olacak iş mi? olayın komik yanı ise adamların kayıt sırasında nasıl birşey yaptıklarının farkında olmamaları. neyse, dinlemeyene adam demiyorum ben.
it değiliz biz ki dağa küselim
öküz değiliz ki bağı sökelim
karizmaya gelelim
erkin koray'ın da pek hoş parçaları var, favorilerim kızları da alın askere, çiçek dağı, krallar, tımbıllı -böyle gider bu- ama bazen çok arabesk oluyor hoşuma da gitmiyor. zaten koray'ın şarkıları daha çok sevdiğim gitti, acılıyım, dertlerime derman yok, saçlarım beyazladı, aşkımız bitecek vs. daha acılı konular. cem karaca daha bir anadolu rock haydi yiğitler, atlarımıza bindik gidiyoruz, yallah hücum daha kahramanlar genel olarak. o da gerçi sonradan fazla politik oldu hiç sevemedim yeni hallerini, erkin koray da aynı şekilde 'akrebin gözleri' hala rüyalarıma girer.
daha bir çiçek çocuk, ama hınzır da
neyse efenim uzun lafın kısası 65-75 arası türk müziğini tanıyalım sevelim, sevdirelim. bu arada mustafa özkent'in gençlik ile elele adlı saykodelik türk fankı tarzındaki akılalmaz albümü tekrar keşfedilip bize sunulmuş, bu sayede öğrendim ben de ve sadece 'yuh' diyebildim. abi sen ne yaptın?
çift baterinin muhteşem uyumu, gitarlar, baslar, o enerji o tempo, bir de hepsini sen 1 günde yap, olacak iş mi? olayın komik yanı ise adamların kayıt sırasında nasıl birşey yaptıklarının farkında olmamaları. neyse, dinlemeyene adam demiyorum ben.
it değiliz biz ki dağa küselim
öküz değiliz ki bağı sökelim
etiketler
60'lar,
70'ler,
cem karaca,
erkin koray,
mustafa özkent,
müzik,
türkiye
sonra neden...
bremen'deki türklerden birinin istemdışı -istemdışı olarak değil de fark etmeden diyelim- kurduğu bir cümleye takıldım kaldım. şimdi bu arkadaş sokakta, okulda, barlarda bir sürü güzel kız görüyor. ama gelin görün ki -doğal olarak- bu kızların hepbirinin bir erkek arkadaşı var dolayısıyla az sonra o fantastik cümleyi kuracak arkadaşa kimse bakmıyor.
arkadaşımız -adı süleyman olsun- ise isyanını şu naçizane cümle ile dile getiriyor:
'sonra süleyman niye 31 çekiyor diyorlar.'
kısa bir mantık zinciri üzerinden 'oxford vardı da biz mi okumadık' ya da 'petrol var da biz mi içtik' mealine gelen bu cümleyi birçok farklı ortamda ve amaçla kullanmak mümkün. bu güzel cümle yapısını -bana ait olmasa da- türk insanının yaratıcı dimağına armağan ediyorum.
arkadaşımız -adı süleyman olsun- ise isyanını şu naçizane cümle ile dile getiriyor:
'sonra süleyman niye 31 çekiyor diyorlar.'
kısa bir mantık zinciri üzerinden 'oxford vardı da biz mi okumadık' ya da 'petrol var da biz mi içtik' mealine gelen bu cümleyi birçok farklı ortamda ve amaçla kullanmak mümkün. bu güzel cümle yapısını -bana ait olmasa da- türk insanının yaratıcı dimağına armağan ediyorum.
Pazartesi, Mart 26, 2007
anahtar kelimeler: ben ve sen almanca ne demektir
yine fantastik bir arama tümcesi ile karşı karşıyayız. insan bir 'türkçe almanca sözlük' falan aratır di mi? yok. bir tek ben ve sen. nasıl bir cümle kuracaktı ben ve sen ile acaba merak ettim.
neyse yine de hizmetten kaçmayalım
ben: ich
sen: du
ve hatta
o: er/ sie/ es
biz: wir
siz: ihr
onlar: sie
neyse yine de hizmetten kaçmayalım
ben: ich
sen: du
ve hatta
o: er/ sie/ es
biz: wir
siz: ihr
onlar: sie
Salı, Mart 20, 2007
sapıtık blog
son üç gündür blog'a bir haller oldu. günde nşa 30-40 kişinin girdiği bloga cumartesi günü 94 kişi birden girdi. oh ne güzel dedim ama fazla üzerinde durmadım. buna bana mısın demeyen ziyaretçiler sayılarını 124'e çıkararak pazar günüsü tracking tarihinin en yüksek rakamına ulaştırdılar blogu. vay beee dedim bu sefer fekat hemen bir gün sonra ne göreyim, sen bir günlük rekoru bir daha kır, 133 ziyaretçi bu sefer. herhalde internetin ayarları bozuldu ya da evlerde televizyonlar telefonlar çalışmıyor da insanlar internete giriyorlar diye düşündüm. kolay kolay da geçemem bu rakamı diye düşünürken ben az önce itibariyle bugün de 133 kişinin tıkladığını gördüm en sevdiğim bloguma, ve daha günün bitmesine bir saat var, yani bir kişi daha bile girse arka arkaya üçüncü günlük hit rekoru olacak. blog sahibi olmam yanında istatistik manyağı olmam açısından da enteresan bir gelişme. tabi bu arada geçen hafta haftalık ziyaretçi rekoru da -660 kişi- kırıldı, aylık rekor ise hala 1791 ziyaretçiyle geçtiğimiz aralık ayına ait. bakalım neler olacak?
günaydın five senses
gün geçmiyor ki gazetelerde five senses ile ilgili bir haber çıkmasın. Bu benim takip edebildiğim üçüncü haber şu ana kadar. iki tane de maison francaise -bunun yazılışını öğreneceğim bir gün- bir de natura diye bir dergide çıkmıştı. Sabah'ın Günaydın eki baskıdan taze çıkmış yeni fotoğraflarımızı ve açıklama metinlerimizi kullanaraktan bir haber yapmış. sağolsunlar.
Lowline
Avşar Gürpınar'ın 'Lowline' adlı tasarımının Türkçe adı 'çömelmelik'... -evet-
Tasarım, yere yakın bir oturma birimi olarak tanımlanıyor. -çok düşündük nasıl tanımlasak nasıl tanımlasak, ahmet dedi böyle tanımlayalım, iyi dedim-
Esnafın dükkan önüne attığı ya da sokaktaki kahvehanelerde kullanılan alçak taburelerden ve Türkler'e özgü çömelme hareketinden yola çıkan Gürpınar -estağfurullah, avşar diyebilirsiniz-, eski ve unutulmaya yüz tutmuş alışkanlıkları yeniden, farklı bir biçimle yorumlamış -vay beee- .
Lowline
Avşar Gürpınar'ın 'Lowline' adlı tasarımının Türkçe adı 'çömelmelik'... -evet-
Tasarım, yere yakın bir oturma birimi olarak tanımlanıyor. -çok düşündük nasıl tanımlasak nasıl tanımlasak, ahmet dedi böyle tanımlayalım, iyi dedim-
Esnafın dükkan önüne attığı ya da sokaktaki kahvehanelerde kullanılan alçak taburelerden ve Türkler'e özgü çömelme hareketinden yola çıkan Gürpınar -estağfurullah, avşar diyebilirsiniz-, eski ve unutulmaya yüz tutmuş alışkanlıkları yeniden, farklı bir biçimle yorumlamış -vay beee- .
etiketler
çömelmelik,
five senses of istanbul,
günaydın,
haber,
lowline,
sabah,
tasarım,
yorum
anahtar kelimeler: rüyada orangutan görmek
rüyada orangutan görmek modern hayatın prangalarından daraldığınıza, ilkel hayata ve doğaya dönmek istediğinize ve kıçınızın açıkta kaldığına dalalet eder. pazar günü pikniğe gidin.
Pazartesi, Mart 19, 2007
derdiyoklar
malatya'lı iki genç almanya'nın darmstadt kentine yerleşip müzik yapmaya başlarlar. Ben herhangi bir kalıba sokmakta zorlanıyorum. Zira albümlerde özgün pop ya da easy listening arabesk yapan bu arkadaşlar, konserlerde -bunlar tabi oradaki düğünler oluyor- bir saykodelik disco folk grubu haline dönüşüyorlar. white stripes falan bütün orjinalliğini yitiriyor bunları dinleyince. al işte bir gitar bir bateri alternatif folk yapıyor adamlar.
ayakkabı ile gitar çalmak mı dersin, davullar üzerinde gezinme -bagetlerle tabi- mi dersin, ne ararsan var. Bir de bütün bunların ortada çocukların koşturduğu, sahneye gelip peçete ile istek yaptığı bir ortamda gerçekleştiğini hesaba katarsak olayın kiçlik boyutu ikiye katlanıyor. Neyse ben sizi Derdiyoklar ile başbaşa bırakıyorum.
ayakkabı ile gitar çalmak mı dersin, davullar üzerinde gezinme -bagetlerle tabi- mi dersin, ne ararsan var. Bir de bütün bunların ortada çocukların koşturduğu, sahneye gelip peçete ile istek yaptığı bir ortamda gerçekleştiğini hesaba katarsak olayın kiçlik boyutu ikiye katlanıyor. Neyse ben sizi Derdiyoklar ile başbaşa bırakıyorum.
gecenin şarkısı
bu gecenin -hatta haftanın bile olabilir- şarkısı cem karaca'dan emmoğlu, -hayır bildiğimiz acılı ferdi tayfur şarkısı değil.
Üflemelileriyle, piyanosuyla, düzenlemesiyle, harika vokali, insanı oturduğu yerde tempo tutturan ritmiyle, herşeyiyle mükemmel bir şarkı. Türkiye'de özellikle 60'ların ortasından 70'lerin ortalarına kadar yapılanları görünce insanın dibi düşüyor gerçekten.
şarkının orkestrasyon kısmı da Ferdy Klein Orkestrası tarafından çalınmış.
şu urfa'nın kızları ah leylim vah leylim emmoğlu
kibritsiz kandil yakar dayoğlu
kibritsiz kandil yakar beyoğlu
Üflemelileriyle, piyanosuyla, düzenlemesiyle, harika vokali, insanı oturduğu yerde tempo tutturan ritmiyle, herşeyiyle mükemmel bir şarkı. Türkiye'de özellikle 60'ların ortasından 70'lerin ortalarına kadar yapılanları görünce insanın dibi düşüyor gerçekten.
şarkının orkestrasyon kısmı da Ferdy Klein Orkestrası tarafından çalınmış.
şu urfa'nın kızları ah leylim vah leylim emmoğlu
kibritsiz kandil yakar dayoğlu
kibritsiz kandil yakar beyoğlu
Cuma, Mart 16, 2007
gizmo lan!
pek sevgili gizmocuğumuzun blogu geç de olsa sağ taraftaki yerini almış bulunmakta. görev verilse her tarafta yazar ya diğerleri orda diye oraya koydum.
proust
proust'un kayıp zamanın izinde'lerini ne zaman okumak istesem elime üçüncü beşinci bilemedin ikinci kitap geçiyor. bendeki bir yazarın kitaplarını olabildiğince kronolojik okuma hastalığından dolayı da bir türlü başlayamıyorum. Demin kütüphaneyi karıştırdım, bir ara 'Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde'yi almışım. Bu şimdi birinci kitap mı? Değil sanırım. İnsan bir üzerine yazar yahu. Ne yapıcam ben şimdi. Swannlar'ın Tarafı mıydı yoksa ilki. Of ya, ne zor şey kitap okumak
Cuma, Mart 02, 2007
enerji tasarrufu
Bugün NTV'deki Biri Bana Anlatsın programında küresel iklim değişikliği ve enerji konusu işleniyordu. Gerçekten çok iyi bir konuk seçimi yapılmıştı. Tekrarını falan yakalarsanız mutlaka izleyin derim.
Programda söylenen bir söz çok hoşuma gitti:
En temiz enerji kullanılmayan yani tasarruf edilen enerjidir.
Programın sonunda da konuklara nasıl enerji tasarrufu yapılabileceği soruldu. Her konuk başka noktalara değindi. Miktat Kadıoğlu'nun önerdiği pratik yöntemler gerçekten hoştu:
1. 3km. nin altındaki mesafeler yürüme mesafesidir. Bu mesafeleri araba ile gitmeyin.
2. Alışverişinizi evinize yakın yerlerden yapın. -buna ek: alışverişi tok karnına yapın-
3. Mümkün olduğunca evinizde yemek yiyin.
4. Yerli malı kullanın -yurt dışından gelenlerin ulaştırılmasında harcanan enerji bakımından.
5. Her konuda mümkün olduğunca az tüketim yapmaya çalışın.
6. Elektrikli aletleri düğmelerinden kapatın.
7. Şarj aletlerini fişte bırakmayın.
bunlar hatırlayabildiklerim
3,4,5 ve -kısmen- 2 yi yaparak kapitalizm'in köküne de kibrit suyu sıkabilirsiniz.
bir iki tane de ben ekleyeyim:
8. sifonların içine, içi dolu 1,5lt. lik pet şişeler koyun.
9. elinizi yıkarken kapatıp açabileceğiniz bataryalar alın, elinizi yıkarken, traş olurken, dişinizi fırçalarken mümkün olduğunca suyu kapalı tutun.
10. banyo yapmak yerine duş almaya çalışın. duş alırken su soğuksa, sıcak suyu açmak yerine soğuk suyu kısın.
11. evinizde tavana gömülü spotlar yerine sarkıt armatürler kullanın.
12. eviniz soğuk olduğunda önce üzerinize birşeyler giyin. kalorifer açıkken sıcakladığınızda camı açmak yerine kaloriferi kısın. kaloriferlerin önünü masa sandalye vs. gibi eşyalarla kapatmayın. aynı şekilde yazın da sıcakladığınızda klimayı açmadan önce üzerinize daha ince birşeyler giymeyi deneyin.
13. çılgınca elektrik harcayan ısıtıcı aletleri kullanmaktan kaçının. örneğin su ısıtıcısında sadece kullanacağınız kadar su kaynatın. Tencerede su kaynatırken, yemek pişirirken kapağını mümkün mertebe kapalı/ yarı kapalı tutun.
14. okulunuzdaki, işyerinizdeki arkadaşlarınızla arabanızı paylaşın.
15. elektrikli/ elektronik eşyalar, kıyafet, mobilya gibi tüketim ürünlerini mümkün olduğunca ikinci el almaya çalışın.
Çok da zahmetli olmayan bu yöntemleri uyguladığınızda ay sonunda ne kadar paranızın arttığına siz de şaşıracak, bir yandan da dünya için güzel birşeyler yapmış olacaksınız.
Programda söylenen bir söz çok hoşuma gitti:
En temiz enerji kullanılmayan yani tasarruf edilen enerjidir.
Programın sonunda da konuklara nasıl enerji tasarrufu yapılabileceği soruldu. Her konuk başka noktalara değindi. Miktat Kadıoğlu'nun önerdiği pratik yöntemler gerçekten hoştu:
1. 3km. nin altındaki mesafeler yürüme mesafesidir. Bu mesafeleri araba ile gitmeyin.
2. Alışverişinizi evinize yakın yerlerden yapın. -buna ek: alışverişi tok karnına yapın-
3. Mümkün olduğunca evinizde yemek yiyin.
4. Yerli malı kullanın -yurt dışından gelenlerin ulaştırılmasında harcanan enerji bakımından.
5. Her konuda mümkün olduğunca az tüketim yapmaya çalışın.
6. Elektrikli aletleri düğmelerinden kapatın.
7. Şarj aletlerini fişte bırakmayın.
bunlar hatırlayabildiklerim
3,4,5 ve -kısmen- 2 yi yaparak kapitalizm'in köküne de kibrit suyu sıkabilirsiniz.
bir iki tane de ben ekleyeyim:
8. sifonların içine, içi dolu 1,5lt. lik pet şişeler koyun.
9. elinizi yıkarken kapatıp açabileceğiniz bataryalar alın, elinizi yıkarken, traş olurken, dişinizi fırçalarken mümkün olduğunca suyu kapalı tutun.
10. banyo yapmak yerine duş almaya çalışın. duş alırken su soğuksa, sıcak suyu açmak yerine soğuk suyu kısın.
11. evinizde tavana gömülü spotlar yerine sarkıt armatürler kullanın.
12. eviniz soğuk olduğunda önce üzerinize birşeyler giyin. kalorifer açıkken sıcakladığınızda camı açmak yerine kaloriferi kısın. kaloriferlerin önünü masa sandalye vs. gibi eşyalarla kapatmayın. aynı şekilde yazın da sıcakladığınızda klimayı açmadan önce üzerinize daha ince birşeyler giymeyi deneyin.
13. çılgınca elektrik harcayan ısıtıcı aletleri kullanmaktan kaçının. örneğin su ısıtıcısında sadece kullanacağınız kadar su kaynatın. Tencerede su kaynatırken, yemek pişirirken kapağını mümkün mertebe kapalı/ yarı kapalı tutun.
14. okulunuzdaki, işyerinizdeki arkadaşlarınızla arabanızı paylaşın.
15. elektrikli/ elektronik eşyalar, kıyafet, mobilya gibi tüketim ürünlerini mümkün olduğunca ikinci el almaya çalışın.
Çok da zahmetli olmayan bu yöntemleri uyguladığınızda ay sonunda ne kadar paranızın arttığına siz de şaşıracak, bir yandan da dünya için güzel birşeyler yapmış olacaksınız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)