Perşembe, Aralık 31, 2009
yeni yıl yen iyıl ye niyıl y eniyıl herkese kutlu olsun
Pazar, Aralık 27, 2009
sermet çağdışı #6 //aralık//
- yaktım emily'leri, dönüş yok artık larry. tak etti canıma bu maskeli balo. bu maskeli balo ve onun kahpe yüzleri.
- dizeel, ne dizeel olmuşsun, görülmeyi görülmeyi; siyah sülfür çalkalanmış, örülmeyi örülmeyi
- dünyayı güzellik kurtaracak, klinsmann'ı sevmekle başlayacak herşey.
- on verdim admin'in işine, aklım ermedi bilişime. son verdim admin'in işine, olmaz olsun onun task'ı service'i de.
- kaba etin çoğu sende, gelemedik yar yan yana, büzülmedin savrulurken, sen bir yana ben bir yana.
sermet çağdışı #5 //ekim-kasım//
- ben güzele güzel demem güzel Lenin olmayınca
- üşüdüm üstüpü örtsene anne.
- yorganım dostlarım, yorganım artık.
- domuz gribi getiriyorum, nem sinmiş tuzlu bedenime, sabah ayazından gözlerim kıpkırmızı.
- bir başkadır benim pembekepim
- teslim olmayalım halilim, aman dehşet saçalım.
- buğra'lara yaz günü kar yağıyor canım
- aynalı kemer inceleme bu can kurban tahliline süper laktik bir güzele vuruldum.
- tamirattan bu yana acırlar ağlayana
- bu şehirde sana aşık, sanat yapan biri var.
sermet çağdışı #4 //ağustos-eylül//
- yiyemedim yiyemedim yiyemedim, gururum engel oldu, portakal yiyemedim.
- turan dotların usta ismi
- bir çay koysam, belki duyulur sesim. ben baldızım, ben baldızım, baldızım.
- heredot parmak gibi oy oy, kristalin kaymak gibi dayanamam ben.
- teyzemin geçit
- sustafa mandal
- ay yukaaa ay yukaaa ayyuka aya da yuka.
- sen ele bi geeel, dudaklar sana gelir.
- telesine telesine, aşık oldum telesine. rastlamak pek güzelmiş böylesine.
sermet çağdışı #3 //temmuz//
sermet çağdışı #2 //haziran//
haziran:
- hulk abim, ben senden çok çektim, söyle nedir bu halin? valla sen yeşilsin yeşilsin.
- kovalent sarı bağlar lo, kız söyler optik ağlar
- zerde çal çal, durma çal çal, yine zerde çal çal çal
- geldi lily aldrin, lily aldrin, lily aldrin; güldi lily aldrin, lily aldrin, lily aldrin ve lakin. benimle oldu zalim, lily aldrin.
- heybe be heybe be he.
sermet çağdışı #1 //ocak-mayıs//
- okeye döner nazo gelin.
- asma da fistan wagamam(a)man
- cemil çiçek kadar narin, mirgün cabaz kısa
- körle yatan taşikardi
- kibritlere yaslanmak zor, herşey bis içinde, herkes son reminde
- sebastian telliyarim çaydan mı geçtin, yanakların al al olmuş ayran mı içtin?
- bana laf geçmez, salamura yapmam, bize gidelim beyler.
- açlık başımda duman, ilk açlık ilk heyecan, kovaladıkça kaçan muska böreği misin?
- dansa gönül vermem, dansa inanmam. yıllarca boş yere, vals edip kanmam.
- action kanununu yazsam yeniden, güner ümit'leri yel alır gider
- yokluğunda çok mikado kudum, aradım, deredesin derede her gece hepsine dokunup, ağladım, deredesin derede
- fizikalite, fizikalite, fizikali fizikali fizikalite
Pazar, Aralık 20, 2009
açılım açılım açılım açılım ya da saçmalıyorum mütemadiyen
sözler:
Perşembe, Aralık 17, 2009
kapbula
mağaza cities'in en alt (-3) katında. bu haftasonu da forum'da yeni bir şube açılacak.
kapbula, bebek tekstili, ayakkabıları ve kozmetik ürünler satılıyor. bütün ürünler organik, ve adil ticaret esaslarına dayanıyor.
masayı tasarlarken amaç verilen ölçülere göre minimum hacimde maksimum sergileme alanını elde etmekti. bu yüzden zigon mantığıyla büyük bir masa ve onun altından çıkan daha alçak masalar şeklinde tasarlandı.
kasa masası için kenarları 45 derece kesilen petek kartonlarla büyük kutular ve içlerine açılan yarıklarla raf sistemleri oluşturuldu.
masa yüzeyinde iki tarafı soyulmuş petek karton kullanıldı. üzerine kestirilen cam konarak malzemenin içinin de görülebilmesi sağlandı.
bilgisayar ekranı, pos cihazları ve benzeri aletleri gizleyen petek perde.
mağazada mümkün olduğunca ürünlerin ön plana çıkması için tasarımların olabildiğince basit ve sade olmasına çalıştık.
scope
SCOPE - Augmented Reality Toys.v3 from Frantz Lasorne on Vimeo.
heyecanlıyım, daha yolun başındayım. baya bir yolu var daha gibi görünüyor ama fikir güzel. augmented reality zaten hep güzel.
Pazar, Aralık 13, 2009
bjk
ankete git.
Pazartesi, Aralık 07, 2009
kafasını kaldırdı
dudaklar adnan'da gözler behlül'de. baya başarılı olmuş.
Ertem Şener Yorumuyla Aşk-ı Memnu Dizisi :) HoLLyCaFe
Yükleyen hollywood29. - Film ve TV kanalındaki diğer videolara göz atın
Pazar, Kasım 29, 2009
Perşembe, Kasım 26, 2009
let me sacrifice myself
this map can be used for two different aims:
if you're a gore fan and would like the see the clash of modern city life with primitive rituals of sacrifying, go to the nearest slaughter center.
if not, stay away from these locations, but don't forget, these are the official locations. eventually almost everywhere in the city you'll have people cutting lambs, cows, bulls, camels (?), people trying to tie animals' feet with kite rope, people trying to transport huge animals with small pick ups, people loosing control of the animals, people running after bulls, scared bulls trying to attack cars, children emotionally attached to the animals, which will be slaughtered in two days, children watching animals being slaughtered, stupid butchers cut with their own knives, fields of red, streets of red, and finally and most disgustingly rivers and seas of red.
iyi bayramlar
Cumartesi, Ekim 31, 2009
Cuma, Ekim 30, 2009
audiocloud
"A project of Audiochmura (Audiocloud) was inspired by the concept of Audioarchitektura (Sonicarchitecture) – brainchild of artist Piotr Adamski and mode:lina. It is a sonic installation using corrugated pipes as amplifiers emitting sounds gathered around its actual position. The shape of a cloud relates to something ephemeral, almost non-existent and likely to move."
Salı, Ekim 27, 2009
who's bad?
şunu fark ettim ki şarkıların %90'ının sözlerini bilmiyorum. eni yacı yokke olsun kipon vidı toştoş olsun daha başka bir çok şarkı olsun, sadece fonetik benzerlikler üzerinden söylediğim şarkılar. o zaman dedim ki benim tiribütüm de bad'in nakarat kısmı olsun. ne dediğini hala bilmiyorum ve maykıl abimize olan saygımdan açıp da bakmayacağım.
eğer siz de kendi bad nakaratınızı kaydederseniz en kötü, en sallama my bad'ler arasında yerinizi alabilirsiniz. bunun için vocaroo'ya gidip ses kaydınızı yaptıktan sonra linkini avsargu@gmail.com'a yollayabilir ya da linki yorum kısmına girebilirsiniz.
my bad 01
my bad 02
my bad 03
my bad 04
Cuma, Ekim 16, 2009
Mahşerin 12 Şarkısı
Douglas Adams, Kutsal Dedektiflik Bürosu, 1987
Zerre’yi dinlemeye ilk başladığımda “Karanlık” diye düşündüm. Ve kesinlikle öfkeli. Şarkılar bağırıp çağırıyor, acı çekiyor, gücünü son damlasına kadar harcıyordu. Bazen bir süreliğine durulup, sakinleşip, ardından öncekinden daha da şiddetli bir şekilde devam ediyordu. Sonra bir anda Rodin’in başyapıtı “Cehennemin Kapısı” canlandı kafamda. Müziğin mi imgeyi, imgenin mi müziği güçlendirdiği belli olmasa da, birkaç dinleyiş sonunda Rodin’in karmaşık ve karanlık Cehennem’i ile Replikas’ın vahşi ve öfkeli Zerre’si bir daha ayrılmamak üzere birleşti. Eğer elimizde Douglas Adams'ın doğadaki her tür biçimi ve hareketi notalara çevirebilen Reason’ı gibi bir bilgisayar programı olsaydı orada Cehennemin Kapıları'nın müzikal karşılığı Zerre olurdu. Yani mahşerin bu 12 şarkısı aslında “Cehennemin Kapısı’nı” anlatıyordu.
Rodin, Cehennemin Kapısı’nı betimlerken insanın bitmek bilmeyen arzularını, eksiklik ve zayıflıklarını masif bir bütünlük içerisinde gösterir. Kapının üzerindeki her bir heykel, hem başlı başına ayrı bir hikâye anlatır, hem de kapının bütünlüğü içerisinde tamamlayıcı bir anlam taşır. Aşıklar, aldatanlar, açlar, acı çekenler, balçıktan ya da bir tür karanlık maddeden oluşan o perdenin içine girip çıkar, bir an için görünür olup tekrar kaybolur. Bütün bu figürler, kapının üzerinde duran Düşünen Adam’ın düşüncesinde şekillenen cehenneme gitmekle gitmemek, yani ölmekle ölmemek arasında cebelleşirler. Her yönden belirip her yöne kaybolan insanların karmaşası, kontrolsüz ve sonsuz bir hareket içerisinde kendini yeniler. Rodin'in ince bir bilinçle oluşturduğu bu derece karmaşık bir yapıdaki bütün hikayeler ve detaylar, insanı bilinçli bir farkındalıktan çok, çoğu zaman tanımlanamayan bilinçüstü bir düzeyde etkiler. Zerre'de de aynı karmaşık ve çok katmanlı yapı, dinleyiciyi benzer bir düzeyde içine alıyor ve tanımlanması zor bir şekilde etkiliyor.
Bir sanatçının ya da grubun her eseri aslında tek ve bağımsız olsa da, onu önceki örnekleriyle karşılaştırmadan değerlendirmek oldukça zor. Ancak yüzeysel veya şekilsel bir karşılaştırma da beraberinde eserin asıl içeriğinin gözden kaçmasına sebep olabilir. Bu yüzden öncekileri kendimize sabit bir nokta olarak alarak yenilere bakmak ve bu bağlamda Avaz’ı ve/veya daha önceki albümleri temel almak daha mantıklı ve anlamlı olacaktır.
Üç buçuk sene öncesinin Replikas’ının son albümü gecenin verdiği rahatsızlık ile başlıyordu. Sesten ve karmaşadan değil, sessizlik ve sakinlikten gelen bir rahatsızlık idi bu. O şarkıda kısaca da olsa sözlerle ifade edilen rahatsızlık, Bu Sıkıntı’da sadece müzik ile anlatılıyor. Bu parça, albümün kavramsal bir uvertürü gibi. Nasıl bir eser dinlemek üzere olduğumuzu diğer şarkılara sessel değil, kavramsal referanslar vererek anlatıyor. Şarkının başında çalgılar alarm veriyor. Albümün koyu, karanlık, kirli ve gürültülü olduğunu, sentetik seslerle bezendiğini, çoğu zaman tekrara dayanan tekdüze sesler üzerine kurulduğunu, dalgalanıp durulacağını ve çağlayıp coşacağını haber veriyor.
Cehennemin Kapısı üzerindeki heykellere tek tek bakıldığında birçok farklı hikâyeye rastlanır. Yasak bir aşkı anlatan Paolo ve Francesca, kaçan aşk (Fugit Amor), açlıktan çocuklarını yemek zorunda kalan Ugolino ve düşen adam (Falling Man) bir yandan son derece dramatik diğer yandan da çok sade ve insancıl hikâyeler anlatır. Zerre’de de Rodin’in heykellerinde olduğu gibi, her şarkı ayrı bir hikâye anlatıyor ama aynı zamanda albümün bütünlüğü içerisinde tamamlayıcı bir anlam taşıyor. İfade ediliş şiddetleri farklı olsa da albüme hâkim derin melankoli içerisinde her iki şarkıdan birinde kin, kan, ölüm, kâbus ve zehir gibi kelimeler çalınıyor kulağa. Ancak, belki de bu kelimelerin ilk çağrıştıracağı duygu olan nefretten eser yok. Replikas’ın sıkıntı ile açtığı kapılar, hayatın geçiciliği -uçuculuğu-, imkânsız –belki de var olmayan- aşklar, korkular, aldanışlar ile devam ediyor. Anlamları birçok farklı yöne çekilebilecek sözler her zamankinden daha saf ve sade. Dadaruhi’de sessel özellikleri ile öne çıkan sözler (gel-gir-bil-dön, de-rü-müş-be-çe-nim), Avaz’da daha net imgeler canlandırmak için kullanılmıştı. “Sessiz bir gece”, “Tam on beş metre boyum” ya da “çevremde cinler gibi güneş” derken hayalgücünü çok belirgin, beyinde gerçeküstü resimler yaratan noktalara çekiyordu Replikas. Zerre’de ise sesler hem “sesler”, hem de evrensel hikâyeler anlatmaktalar. "Kan ile can, baştan bir olmuş", "ölünmez-görülmez-bilinmez-gömülmez", "sonlar an içinde, anlar kan renginde". Bu anlamda sözlerin kullanılışı Zerre'de hem Dadaruhi’den hem de Avaz'dan farklılık gösteriyor. Kelimeler; kısa, kafiyeli ve ilham verici bir muğlâklık içerisinde birleştirilmiş. Sesleniş, genelde birinci tekilden orada olmayan bir ikinci tekile yapılıyor. “Bugün varım, yarın yokum, bilmeyenler olabilir” gibi. Ancak seslenen kendini geri kalanlardan yukarıda, herşeyi bilen ve herşeyin farkında olan bir noktaya konumlandırmıyor. Her şarkı bir bilmece, adı kon(ul)amayan bir nesnenin, duygunun ya da insanın etrafında çemberler çiziyor. Bütün bu hikâyeleri bir arada tutan, Cehennemin Kapısı’ndaki karanlık maddeyle aynı görevi gören etken ise müzik. Duygular, düşünceler ve bunların ifade ediliş şekilleri değişirken, müzik arka planda bütün bunları bir arada tutan bir harç gibi. Sözler altından çekildiği anda her şey yerle bir olabilir. Şarkılarda anlatılanlar "Zerredir belki ama yok denilmez" ya da "Beni neden öldürdün?" derecesinde ince, saf ve kırılgan bir şekilde bize daha yakın bir yerlerde dolaşırken, arka planda müzik baş döndürücü bir sertlikle savruluyor ve her şeyi kendi boşluğuna/karanlığına çekmeye çalışıyor.
Albümü dinlerken farklı noktalarda Replikas’ın geçmişine dair çok net sesler duymak mümkün. Sıklıkla eski albümlere yapılan göndermelere rastlanıyor. Bir çok şarkıda duyulan melankolik hava zaten albümün damarlarına işlemiş. Bunu sadece parçaların isimlerinden bile anlamak mümkün. Bu Sıkıntı, Bozuk Düzen, Boş Vücut ve Hortum, buna örnek verilebilir. Bunun yanında zaman zaman hayatı hafife alan sözler duyulmakta. Gerek melodik anlamda, gerekse enstrüman kullanımı anlamında Türk kültürüne yapılan vurgular da aslında daha önceki albümlerden tanıdık olunan yöntemler. Ancak bu sefer sanki daha derinde ve daha fark ettirmeden kavrıyor ruhumuzu. Az sonra halaya durulacakmışçasına başlayan Zerre, Seattle yöresinden gelen vokallerle harmanlanıyor. Modern zamanların Alevi ritüellerine yakışırcasına hu çeken Gülmediğin Günler'in sonunda çalan çanlarla aslında bir olan bütün dinler, bütün duygular ve günahlar birbirine karışıyor. Cehennemin Kapısı’nda farklı yöntemlerin (heykel, rölyef) uyumlu birlikteliği gibi, bütün bu farklı müzikal etkilenimlerin oluşturduğu müziğin bize verdiği his sanki sürekli olarak zaman ve mekân değiştiriyor. Yukarda da belirtildiği gibi bütün bu özellikleri daha önceki albümlerde az ya da çok görebilmek mümkün. Ancak Zerre bir yandan bunların hepsinden beslenir ve izler taşırken, bir yandan da tamamen yeni ve özgün olmayı başarıyor. Bu durum, yaklaşık yirmi sene süren –ve aslında hiçbir zaman tamamlanamayan- Cehennemin Kapısı’nın Rodin’in hayatı boyunca yaptığı birçok farklı heykeli ve bunların farklı birleşimlerini içermesi ile de sıkı bir paralellik taşıyor.
Albümün sokaklarında bata çıka ilerlerken, artık Hortum ile bütün duygular doruğa çıkıyor. Albümün başında çalan alarm gibi ziller, ancak bu sefer bitişi haber veriyor. Artık toplanma zamanının geldiğini ve kapının öbür tarafına geçileceğini. Zaten dayanacak gücümüz de kalmamış. O yüzden kendimizi bu hortuma bırakıyoruz ve Ruh'larımızı alıp Feza'ya geçiyoruz. Her şey son ve kısacık bir an içerisinde birbirine karışıyor, dönüyor ve savruluyor. Kapılar, bütün ruhları içine alarak kapanıyor.
Ama bir bakıyoruz ki aslında öbür tarafta hiçbir şey yok. Ne bir ses, ne bir hareket. En azından bir süreliğine. Biz herşeyin bittiğini sanarken, kısa bir sessizliğin ardından ilk önce mekanik sesler çıkararak bize yaklaşan yaratıklar görüyoruz. Sonra müzik netleşiyor. Bütün albüm boyunca kabullendiğimiz ve öbür tarafta -belki de daha şiddetli bir şekilde olmasını beklediğimiz acı, hüzün ve yalnızlıktan eser yok. Hepsi geride kalmış ve hepimiz burada, diğer taraftayız. Rahatlıyoruz ve boş veriyoruz her şeye. Bir yanda elektronik kanun ritimleri vurulurken, gitar sesli bağlama ezgileriyle göbek atan ruhlar olarak ilerliyoruz sonsuza. Tam da bizim mahşerimize yakışan bir sonla.
Kasım, 2008
Çarşamba, Ekim 14, 2009
fatih ve devler
en az türkiye - ermenistan maçı kadar heyecanlı olduğunu düşündüğüm devler ligi'ni milli maç ile dönüşümlü izleme planım show tv'nin kafayı yemiş reklam kuşağı yüzünden suya düştü. milli maç başladığında boliç ve devler - hakan ve devler maçının son saniyeleri oynanıyordu. maçın bitmesiyle başlayan reklamlar milli maçın ilk yarısı boyunca devam etti. 40 dakika reklam mı olur yahu? ne biçim insanlarsınız siz?
günahım kadar sevmediğim tatih ferim ve haydi aslanlarım taktiğini uzunca bir süre sahalarda görmek istemiyorum, da son maçta sahada tuncay'ın, ayhan'ın, emre'nin işi ne? abdul kahgül'ün samimiyetsiz sırıtışları ve gömer üründül'ün incir çekirdeğini doldurmayan yorumları da ferim ile birlikte tarihin tozlu sayfalarına gömülse ne güzel olur. bir de fifa ağzından köpükler saçarak hakeme ya da rakip oyuncuya giden futbolcuların takım arkadaşları tarafından engellenmesini yasaklasın.
neyse, o değil de van hoijdonk ve devlerle nouma ve devler final oynar diyorum. oktay'a da akıl fikir diliyorum.
bağırsak
erkekler! bu haberimiz size. 90'ların başında moda olan gömleği pantalonun dışına çıkarıp düğmelerini açarak içe giyilen havalı t-shirt'ü göstererek gezme modası bitti. ilikleyin o düğmeleri.
gömleği pantolonun içine sokun demiyoruz (aman ha!). dışarı çıkarılabilecek tarzda kesime sahip gömleklerinizi ön düğmeleri kapalı olacak ve kolları dirsek nahiyesine kadar kıvrık olarak yine giyebilirsiniz. hayırlara vesile olun.
tools for actions
Şehir için ya da şehirle ne yapabiliriz gibi bir sorudan yola çıkan 99 eylem. Dünyanın her tarafından şehirler var. Canadian Centre for Architecture tarafından bir araya getirilmiş.
wand
"niemand hat die Absicht ein Wand zu erstellen"
berlin'de duvarın yıkılışının 20. yılı kutlamalarında oyuncuların dev kuklalar sahnenin de şehir olduğu bir sokak tiyatrosu oynanmış. duvar'ın ayırdığı büyük dev ile küçük dev (resimdeki), berlin sokaklarında birbirlerini arıyorlar. hikayenin tamamı ve diğer fotoğraflar.
Pazartesi, Ekim 05, 2009
bars & tones
Bars & Tones from André Chocron on Vimeo.
Pazar, Ekim 04, 2009
şişkosun
Salı, Eylül 29, 2009
ayemef tatili
ayrıca toplantı yapılacak yerin etrafını 1 km. çapa kadar demir bariyerlerle çevirdikten sonra polise neden ihtiyaç duyuluyor ki? köktenci polis teşkilatına bu önemli sınavda başarılar diliyorum.
"İ.T.Ü.MİMARLIK FAKÜLTESİ LİSANS OGRENCİLERİ, YUKSEK LİSANS VE DOKTORA OGRENCİLERİNİN DİKKATİNE,
06-07.Ekim.2009 tarihleri arasında Harbiye Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilecek olan ve üye 185 ülkeyi temsil eden Devlet Başkanı, Başbakan, Bakan ve Merkez Bankası Başkanı düzeyinde resmi yetkililerin katılacağı Dünya Bankası İMF 2009 Yılı toplantısı büyük organizasyonu nedeniyle; İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü'nün talebi üzerine, 06-07.Ekim.2009 tarihleri arasında İ.T.Ü.Taşkışla Kümpüsü'nde öğretime ara verilmesi hususunun uygun olduğuna, Fakülte Yönetim Kurulu'nun 22.Temmuz.2009/31 sayılı ve Üniversite Yönetim Kurulu'nun 6.8.2009/830 sayılı toplantılarında, karar verilmiş olup, dersleri olan Öğretim Üyelerinin, kendi yapacakları değerlendirme sonucunda belirleyecekleri gün ve saatte, İ.T.Ü.Mimarlık Fakültesi'nde veya İ.T.Ü.'nün diğer kampüslerinde derslerini telafi edebileceklerdir. Konuya ilişkin Fakülte Yönetim Kurulu kararı aşağıya çıkarılmıştır."
yaptım diye bağırır
Cuma, Eylül 25, 2009
saksısaksısaksı
kaçak yapılaşma
ay başında yapılan lego ev kimse satın almayınca yıkılmak durumunda kalmış. geçtiğimiz hafta gizlice eve yerleşen A.B. (44) ve ailesi yıkım ekiplerini protesto için çatıya çıkarak bionicle'larını yakmışlar. o sırada yıkım için gelen lego construction set'in iş makinaları alev alınca gerçek bir yıkım ekibi çağırılmış. 3.3 milyon lego parçasını şimdiden toplamaya başlayan A.B. "ne var ki, bişiy olmaz ki, yine yaparım, 3 tane ev çıkarırım ben bu kadar lego'dan" şeklinde konuşmuş.
Perşembe, Eylül 24, 2009
dizzi
-aşk-ı memnun.
-efendim?
-aşkı memur.
-anlayamadım.
-haldun.
-görüşmeyeli hiç değişmemişsiniz sayın vızılöz.
-melekler korusu
-hı hı. neyse ben sizi serbest çağrışımlarınızla baş başa bırakıyorum. söyleyin rahatlayın.
- elekler korusun. yelekler korusun. denekler korusun. melekler konusu. melekler konuşun. benekler konuşur.
- evet efendim. programımıza katıldığınız için teşekkür ediyor, ileriki programlarda görüşmek üzere diyorum.
- sen ele bi geeel, dudaklar sana gelir.
- terbiyesiz olduğunuz kadar ahlaksızsınız da.
- yarpak dökümü.
yunuslarla dalmak
yunusların soyu tükendiğinde bu araçları kullanırız artık. yaklaşık 40 bin dolarlık bu aletle yunuslar gibin dalıp çıkmak, atlamak hoplamak mümkün imiş. tez zamanda istanbul büyükşehir belediyesine 20 tane alına, haliç ve boğaz'da dalış turlarına başlana. hem de hiç ıslanmadan.
Çarşamba, Eylül 23, 2009
çöken doğunun malları bunlar
tequila!
ddr47
Originally uploaded by brucesflickr
Cumartesi, Eylül 19, 2009
flok blüt
lego edevatları
http://digiblue.com/products/lego/
Cuma, Eylül 18, 2009
atan alır
süper ütopik ama yine de hoş. duvarlar yani tribünler açılıp kapanıyor(muş). o iş biraz yaş sanki. dış yüzeyler de çim kaplı. böcek falan yapar hep. bi de top denize kaçar hep o kaleden ya. ben almam söyleyeyim.
nbbj.com