Perşembe, Ekim 06, 2005

çin büfe

Çin büfe 24.09.05.çin büfe.20.36

Burası İstiklal Caddesi’ndeki çok önemli bir boşluğu doldurdu. Tam olarak bir hızlı yemek restorantı olmayan ama çok elit ve pahalı da olmayan, kalburüstü bir yemek lezzetine sahip, iyi döşenmiş, iyi aydınlatılmış, iyi havalandırılan, ilgili ve kibar garsonlara sahip, ne çok salaş, ne çok lüks, ve en önemlisi ÇİN YEMEĞİ yapan bir yer. İlk geldiğimizde yemeklerin bir kısmı ılıktı ancak bugün sipariş verirken özellikle belirttiğim için ya da tamamen rastlantısal bir şekilde ya da aslında zaten sıcak geldiğinden ve o gün öyle olmasının bizim oraya gittiğimiz gün ve saate özel bir durum olmuş olmasından olsa gerek, yemekler gayet sıcak ve lezzetli idi.

İlk olarak Tatlı Ekşi Soslu Tavuk’umu yemeye başladım. Dediğim gibi yemekler çin mutfağının en mükemmel örnekleri değiller ancak yine de gayet lezzetliler ve fiyatları insanda ikinci bir hazım sorunu yaratan China Vox, Chinese Express ya da Chinese in Town kadar pahalı olmasındansa böyle olması çok daha iyidir. Zaten çin yemeği Çin’de –tabi orada buna çin yemeği demiyorlar- bu kadar pahalı değildir tahminimce. Neyse, Tatlı Ekşi Soslu Tavuk gayet güzeldi, sadece soğanları biraz az pişmişti ama o kadar çiğlik kadı kızında da olur. Sebzeli noodle’ı da büyük bir afiyetler yedim. Biraz tuzlu geldi gerçi ama bu yemeğin üzerine boca ettiğim soya sosundan kaynaklanıyor olabilir.

Sonuç olarak birçok çin yemekleri yemiş ve genel olarak yemekler konusunda seçici ve uyuz bir insan olarak yiyeceklerin gayet lezzetli ; bol bol aydınlatma dersi almış bir elektrik mühendisi olarak aydınlatmanın –tavan armatürlerindeki lambaların ışık renklerinin duvar çıkıntılarına yerleştirilmiş ve her objede farklı renkte ve çok hoş gölgeler oluşturan spotlarla bir nebze de olsa çelişmesini göz önüne almazsak- gayet düzgün; tüyü bitmemiş, çiçeği burnunda, burnu kaf dağında, midesi ağzında, ağzı kulaklarında, aklı bir karış havada, eli işte, gözü oynaşta, ayağı çukurda, başı göğe ermiş ve az önce tasvir ettiği şeyin resmini çizebilmeyi çok isteyen bir tasarımcı olarak, sokağa bakan camındaki çatlak, çok fazla göz önünde bulunan müzik seti, CD’ler ve kasanın yanından sarkan POS ve bilgisayar kablolarını saymazsak, duvardaki büyük ve başarılı fotoğraflar, kırmızının abartısız ama etkin kullanımı, minimalist denebilecek dekorasyonu –bir arkadaşımın söylediğine göre Londra’daki çin lokantalarını hatırlatıyormuş-, herkesin görebileceği bir yere güzel bir şekilde yerleştirilmiş mutfağı, logo tasarımındaki ve menülerindeki sadelik ve etkinlik ile genel konseptin gayet iyi düşünülmüş ve kotarılmış olduğunu düşünüyor ve son olarak da başı götü bir yerde olan yazılar yazmayı adet edinmiş bir yazar olarak sanırım hayatımın en uzun ikinci cümlesi olan bu allahın belası şeyin gayet uzun ve kafa karıştırıcı olduğuna karar vererek okuyucularımı bu eziyetten azad ediyorum.

a.21.14

Hiç yorum yok: