Perşembe, Ekim 05, 2006

olimpos yolları


kara kaplı molsikinimi aldığımdan beridir oraya yazdıklarımı blog'a geçirmemiştim. bremen'de yazdığım şeyler de duruyor ama baştan başlamazsam olmazmış gibi geliyor. başlıyorum ben de işte şimdi. aşağıdakiler olimpos'a giderken, zaten orada pek birşey -tamam hiçbirşey- yazmamışım:

30.haziran.2006.2130
aynı köprüden farklı hislerle geçiyorum şimdi. günlük, sıradan, yetişme telaşlı bir geçiş değil; bir süreliğine de olsa dönüşü olmayan, uzun, yolun kendisinin önemli olduğu, herşeyi bırakıp giden bir gidiş.
ters yöndeki şeritte bizimle aynı yönde giden kamyonetin arkasına oturmuş, onar metre aralıklarla duran dubaları kamyonetin hafifçe yavaşlaması ile beraber çevik ve ustaca olduğu belli bir hareketle kapıp diğerlerinin yanına koyan adam da gidiyor.
gidiyorum ben, gidiyor adam, geri dönmemecesine değil.


1.temmuz.2006.0105
ışıklar söndüğünde nasıl da değişiyor herşey. ne yol aynı yol, ne binalar az önceki gibiler. daha da büyük bir vahşilikle yırtıyor farlar gözkapaklarını. Akıyorlar kuru ve acıyan gözlerinin üzerinden. Sonra yine karanlık. gölge yok, yansımalar yok. Sadece karanlık ve onun içinde açılmış ışıktan yaralar gibi lambalar.

0110
antik yıkıntılar istemiyorum. süslü püslü binalar da. çılgınca modern yapılar da uzak olabilir benden. sadece eski fabrikalar kalsın bana. antik ya da modern mimarinin erişemeyeceği güzellikte ruhlara sahip onlar.

Hiç yorum yok: