Perşembe, Aralık 28, 2006

çift parende ustasıyım patlak mısır hastasıyım

04 ekim 2006

1 aydır ilk yağlı tuzlu patlamış mısırım...lafını söylediğim yer bremen friedrich-wilhelm sokağı idi. hemen ardından patlak mısır tüketiminde eksponensiyel bir patlak oluştu. bizim ana caddenin aşağısında konuşlanmış, yarım litrelik becks'leri seksen sente aldığımız rahiya deposu kumaran adlı hintçi dükkanında 79 sente 500 gramlık cin mısırı buldum. artık gün aşırı patlamış mısır yiyorum. hem de yağlı, hem de tuzlu, hem de evdeki gibi tencerede pörtlemişinden.

patlamış mısır makinelerini sevmiyorum. en kötü sonradan üzerine yağ eklemek mümkün ama aynı tadı vermiyor tabi. hem de daha sağlıklı. eskiden o makinelerin içine yağ eklerdim, ya da süzgeçte mısırları yağdan geçirip öyle patlatırdım. bu yağlı tuzlu mısır kompleksi çok önceden beri var. o yağlar makinelerin hava üfleyen yerlerinden içeri akardı, ne cesaret varmış bende de. 2-3 ay sonra bozulurdu, yenisi alınırdı. ondandır şimdiki şımarıklığım biraz da. insan çocuğuna içine kasıtlı olarak yağ koyduğu elektrikli bir alet bozuldu diye yenisini alır mı hiç?

neyse evdeki muhteşem, kesinlikle mısır yakmayan, tam bir çay bardağı cin mısırın patlamış hali kadar hacme sahip emsan tencerem kadar olmasa da burada kullandığım tencere de oldukça iyi. ocak elektrikli olduğu için patlamaların azaldığı noktada kapatmak gerekiyor ocağı, uzun bir süre sıcak kalıyor çünkü sonradan da. en güzel yağlı mısır, mısırözü yağından oluyor bu arada. mısır, mısırözü? bu bağlantıyı şu anda fark ediyor olmam ne kadar garip. o zaman zeytinleri zeytinyağında bekletmek, çin yemeklerini soya, hint yemeklerini hint yağı ile yapmak, sebzeleri bitkisel margarinle, içinde kimyasal madde olan şeyleri de normal margarinle pişirmek mi gerekiyor acaba? sanmıyorum.

yaşasın patlamış mısır ve onun ucuz, keyifli ve hızlı karın doyurucu etkisi.

Hiç yorum yok: