Cuma, Aralık 08, 2006

serbest çağrışım, serbest çağırışım, şerbet çağırışım, bağırışım

yolda yürüyorum geçen gün. bildiğin yol. adamın teki geldi. bildiğin adam. sen bilmezsin aslında beyin bilir. beyin var mı senin? var mı beynin? geldi işte adam. işten adam. işten bile değildi. öyle bir adamın öyle bir teki. çottadanak atmaz mı omzunun tekini bana. atmak dediysem, fırlatmak olarak değil de, hunharca çarpmak, patavatsızca patlatmak. şöyle bir döndüm adama. sana dedim burdan bi koyarım dedim. ee dedi. bulamadım bişey. kırk yıl beyaz sıçarsın desem olmaz, duvardan malayla -yok mala değildi o spatül müydü neydi?- kazırlar desem etrafta duvar yok. kaldım mı şıppadanak? kaldım. çıppadanak bi cevap vermem lazım. adam omzu atmış, küttadanak lafı koymuş, kendisine kapak olacak cevabı bekliyor. yoksa adam omuz attığıyla, omuz pıttadanak atıldığıyla kalacak.
düdüksün sen düdük düdük diye bardadanak bağırarak, hoppadanak koşarak, fırttadanak yatarak kayarak uzaklaştım hemen oradan.
danak.

Hiç yorum yok: