Çarşamba, Mayıs 31, 2006

kampanyaa

eski pc'nizi getirin yepyeni mac'inizi götürün. pc daha fazla aşağılanamazdı herhalde. henüz sadece amerika'da geçerliymiş, bizim buralara uğrar mı bilemiyorum.

Pazartesi, Mayıs 29, 2006

gecenin damar şarkısı
















daha önce olmuş olabilir ama yine yeni yeniden, bu gecenin şarkısı lisa germano'dan phantom love. garip buruk bir havası var bu şarkının, başlangıç ve bitişinin yapısı itibariyle tekrara girmeye gayet teşne ayrıca 4815162342 kez dinlenebilir.

kutu efes

akşam vakti teneke kutuda efes. yıllar öncesinin basınkent 4 akşamlarına döndüm bir anda. alkol almanın bizim için yüce ve gizli kapaklı gerçekleştirilmesi gereken bir eylem olduğu günlere. 4 büyük kutu efes -hatta zaman zaman extra, şimdi bir yudum bile içemem- alıp melis kafetaryanın arka tarafındaki karanlık yerde büyük bir hızla o biraları tüketişimiz -iznimiz çok fazla değil, hemen içip ortamlara akmamız lazım-. sonra yalpalaya yalpalaya istanbulkent ya da denizcilerin önüne gidişimiz. kaybolan gençlik portesi çizen ama aslında sadece birileriyle öpüşmek -öyle şişe çevirmece oynarken yapılanlar gibi dandik değil- hadi olmadı el ele tutuşmak, ele güne karşı yapayalnız kalmamamızı sağlayacak bir sevgili edinmek isteyen iki genç, aşan ve ben. sene...hmm 93-94 olsa gerek.

"bizim sitenin ordaki çalılıklarda prezervatif bulmuşlar!"
"oha, beee."

angut

hiç beklenmedik yerlerden bir anda duygusallaşmayı başarabilen yazılara bayılıyorum. işte bunlardan bir tanesi:
Birisi bir salaklık yapınca, bi laftan anlamayınca, böle boş boş bakınca hemen "Angut musun?" der günümüzün insanı. -kendimi hemen ayrı bir yere koyuyorum-
Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir ton "Angut!" var ülkemizde. -hepimiz ornitolog doğduk çünkü-
Angut kuşu'nun eşi öldüğü zaman (yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi) gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar
onun baş ucunda bekler. -eee?-
İşte bu canlının yaptığı en büyük "Angut"luk budur. Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen birşey değildir.. Çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşinin
ölüsünün başında bekleyen Angut kuşuna elinizi uzatsanız dahi oradan kaçmaz.
Hani derler ya "Angut gibi bakmasana lan". -e tamam bir sebebi varmış demek, angut'lar buna alınıp japonya'ya göç etmezler heralde-
Keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine -akşama sancı başlamış, yaptığından utanmış. yerle yeksan oldum gerçekten, bu derece yaratıcı, çarpıcı, beklenmedik bir bitiriş beni kendimden aldı.-
Bundan sonra bazılarına "Angut" demeden önce bir kere daha düşünün. -yoksa aklınızı alırım ona göre-
Bir "Angut" bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde. -yaa, dimi. şeref geçen gün çok iğrenç bir insansın.-

o kadar etkilendim ki bu yazıdan bir tane de ben yazdım:
"bize kötü bir şaka yapan birine kızınca ona eşek hatta eşoğlueşek -baban hariç- derken durup düşündünüz mü o eşeklerin gözleri ne güzeldir kocaman, dana gibi. keşke herkesin eşek gözleri olsa. dana dedim de aklıma geldi. sağına soluna dikkat etmeyen, kaba ve düşüncesiz hareketlerde bulunanlara nasıl da "dana mısın?" ya da "çüş be, öküz müsün" diye sorarız. oysa o danadan yapılan jambon nasıl da lezzetlidir, o öküz önünden film şeridi gibi akan trenlere nasıl da mahsun mahsun bakar sanki birini bekler ya da uğurlar gibi, o çüş dediğimiz atlar nasıl da özgür hayvanlardır, nasıl da severler şeker yemeyi. bir dana kadar lezzetli, bir öküz kadar duyarlı bir at kadar özgür olabilsek hayat ne kadar da güzel olmaz mıydı?"

ikinci dünya

şimdi bir birinci dünya ülkeleri var (a.b.d., japonya, almanya,...ve hatta lüksemburg ve hatta türkiye) demokratik, endistriyel, a.b.d. etkisinde zaman zaman, bir de üçüncü dünya ülkeleri (genelde güney amerika ve afrika'daki çok fakir ya da gelişmekte olan ülkeler) yani zamanında ne doğu'ya (gomunist blok) ne de batıya (natokafa) yakın durmuş olan ülkeler ya da a.b.d.'nde bir kişi günde ortalama 114 dolar ahrcarken günde 1-2 dolar kazanan insanların ülkeleri. karışık aslında biraz mesela venezuela da, kuzey kore de, suudi arabistan da, mali de üçüncü dünya ülkesi kabul ediliyor ki bence çok saçma.
peki bu ikinci dünya ülkeleri ne yana düşüyor arkadaşım? daha da ötesi böyle birşey var mı hakkaten? vaşingtın'dan mişel mabel adlı arkadaşımız bunu merak etmiş ve bir portakal merakı ile yahu'ya sormuş:
yahu, daha doğrusu nations online diyor ki ikinci dünya ülkeleri eski gomunist-sosyalist endüstriyel devletlerdir. doğu bloğunun (hey gidii) sınırları içerisinde ya da etkisinde kalmış bu devletler mesela bir rusya efenime söyliyim bir polonya, bizim (nerden bizim oluyosa) türki cumhuriyetler, sonacıma taa öbür tarafta çin falan bunlar da işte ikinci dünya ülkeleri oluyomuş.
bunun da ötesinde 74'te ortaya atılan bir dördüncü dünya ülkeleri (4.levent gibi) var ki efenim bunlara ülke demeye bin şahit ister. bunlar böyle çeşitli ülkelerin sınırları içinde ya da etrafında yaşayan kültürel topluluklar, etnik gruplar oluyorlar. bir ördek vermek gerekirse amarıga'lıların kibar bir tabirle ebelerini belledikleri kızılderililer.
bence en süperi dördüncü dünya leventleri. en iğrenci de birinciler. bunların hepisini biraraya getirince de şöyle bir tableu çıkıyor ortaya, yazıma bu resimle son verirken bütün dördüncü dünya ülkelerinin gözlerinden öpüyorum:

bu da dünya kupası


masanın üzerinde parmaklarımızı tıklata tıklata dünya kupasını beklerken, almanya'da bir dünya kupası yapıldı da bitti bile. 1. langırt dünya kupası. diğer ülkeleri çok bilemiyorum ama benim almanya'da gözlemlediğim bir langırt çılgınlığı almış başını gidiyor. gerçi yeni birşey değil bu. alman langırt milli takımı 1967'de kurulmuş. fırfır yapanlara karşı önlem alınması ve topun masaya falsolu atılması gibi çakallıkları önlemek amacıyla da alman langırt federasyonu 1969'da kurulmuş.
en iyisi kim tartışılır ama hamburg'da yapılan birinci langırt dünya kupasını, dün finalde almanya'yı yenen avusturya kazanmış. maçın skoru 5-2 ama buna aldanmayınız. tek maç üzerinden oynanmıyormuş meğersem.
her takım 14 kişiden oluşuyor, 12 erkek 2 kadın. bunlar böyle bir sürü masada tekler ve çiftler halinde abanıyolar masalara en çok kazanan ya da ona benzer birşey galip gelmiş oluyor. üçüncü de fransa'yı yenen belçika olmuş. almanya işallah futbolda da aynı kadere boyun eğmez bir kez daha.

not: az olsa da oynasak diyorsanız buyrun.

not: yok bilgisayarda oynamak kesmedi, çok canım çekti eve alayım bir masa diyorsanız buyrun. bizde de dragon diye bir firma üretiyor bunları.

not: farklı ülkelerde farklı kuralları var sanki langırtın, almanya'da mesela 50 sent'le çalışıyor genelde, sıraya girmek için paranızı masanın kenarına koyuyorsunuz. kazanan masada kalıyor, karşısındaki takım değişiyor. bazen belli bir sayıya kadar oynanıp -5 genelde- kazanan belli olunca toptan tasarruf ediliyor. italya'da orta sahadaki sıradan -yani en kalabalık olan- gol atınca sayılmıyor.

lost'un yandan yemişi

Fiji'de 100'erli gruplar halinde adada yaşayacakmışız -uuv, gerçek survivor. herşey dahil göçebe fiyatı $220, avcı $440 savaşçı $660 olacakmış. hö?. göçebe olan avlanamıyo mu yani, avcının uşağı mı oluyo? savaşçı ona buna savaş açıp kesip biçebiliyor mu?
öyle beş yıldızlı otel ortamı değilmiş -yee beybi- ilk gidenlerin sadece tuvalet ve duşları olacakmış, e ıssız adaya gidiyoruz kardeşim bırak onlar da olmasın.
ilk gidenler fiji'li işçilerle birlikte kendilerinden sonra gelecekler için birşeyler inşa etmeliymiş -hmm-. e en son gelen grup yan gelip yatacak mı yani? bu arada...deminki cümlede bir gariplik var...fiji'li işçiler? napıyosunuz siz ya, ohooo.
adada elektrik olmayacakmış -züpper- ama güneş enerjisi ile internet erişimi sağlanacakmış -ayranı yok içmeye atla gider çeşmeye-.
crazyturk82:
-merhaba, fiji'de bir adada yaşıyorum, seviyeli bir muhabbete ne dersin?
this message could not be delivered:
crazyturk82:
-merhaba, fiji'de bir adada yaşıyorum, seviyeli bir muhabbete ne dersin?

"hay bulut kadar allah belanı". hamdiiii gelmiyo musun olm fijililerle alman kale maç var? abi dur maillerime bakıp geliyorum.

olmamış diyor ve 10 üzerinden 3,5 veriyoruz.

Join a timeshare island tribe in Fiji

not: bu arada sözlük'teki lost çılgınlığı canımı sıkmaya başladı artık. hepimiz çıldırıyoduk başlarda, hala da çıldırıyoruz, ama "geçen gün sabaha kadar bütün bölümlerini izleyip hayran olduğum, aşmış muhteşem dizi, sawyer'ın hastasıyım.
edit: kötüleyin arkadaşım, yine de süper dizi." formatında entryler girmedik. adamın sözlüğün formatından zerre kadar haberdar olmaması bir yana, entrysinin neden kötülendiğini sezebilecek kadar bile zekasının olmaması, kendisiyle aynı diziye hasta olmamdan utanmama sebep oluyor neredeyse." neyse

Pazar, Mayıs 28, 2006

gecenin şeker şarkısı

bu gecenin şeker şarkısını Islands'ın Return to the Sea albümünden Don't Call Me Whitney, Bobby olarak belirliyor, şekerli misin vay vay, kaymaklı mısın vay diyorum.
iyi geceler.

Sharing The Meal: Communication pleasure on the table

interaktif bir çin restoranı fikri. masanın dönen kısmında ve oturakların altında bulunan sensörler dönmeyi ve basıncı algılıyor ve tepedeki kamera projeksiyon makinesi ikilisi buna uygun olaraktan masanın üzerinde animasyonlar yaratıyorlar.
yemek paylaşma hissini arttırıyormuş efendim. Ben daha hiç çin restoranına gidip de ben kendi yemeğimi söyleyeceğim kimseyle de paylaşmam diyenini görmedim ama neyse. sonuçta adamlar yapmış.
Sharing The Meal: Communication pleasure on the table

How to Raise Your Own Crickets

Birçok enteresan how-to görmüştim ama kendi çekirgelerini yetiştirmek? bilemiyorum doğrusu.

How to Raise Your Own Crickets

Cumartesi, Mayıs 27, 2006

benim adım gomez bana komez

gomez'in in our gun'ının son 1 dakika 30 saniyesine bayılıyorum. sürekli orayı dinleyesim var. ne iğrenç bir başlık atmışım bu arada. herkesten özür diliyorum. özür dedim de aklıma geldi. bu ofisin özürlü koltuklarının taa...dünyada daha rahatsız bir ofis sandalyesi üretilmiş midir bilemiyorum ama şu an kıçımın %80'lik bir kısmını hissetmiyorum. neredeyse bütün gün oturarak çalıştığın bir ofiste bu derece konforlu sandalyelerin olması da gerçekten çok hoş.

Çarşamba, Mayıs 24, 2006

kuzenler

yıllar öncesinden bir kefken fotoğrafı, son kuzen gizem henüz doğmadığı için sonradan eklenmiş. ben de en üstte soldaki sırıtık kafa. sene...hmmm sezen aksu '88 dinlediğimizi hatırlıyorum yolda.

 Posted by Picasa

Pazartesi, Mayıs 15, 2006

spongebob

nill'le burcu boşuna benzetmiyorlarmış demek ki.

which cartoon character are you?
You are the classic person that everyone loves. You are the best friend that anyone could ever have and never want to loose. You never cause harm to anyone and they would never not understand your feelings. Life is a journey it's funny and calm for the most part. Stay away from traitors and jealous people then you will be stress-free.

Pazar, Mayıs 14, 2006

içimin yağları

reklamları gibi verdiği mesaj da anlamsız olan, hiç bitmemesi arzu edilen lig bitti. ve süper bitti. fenerbahçenin kabak tatlısı ruhsuzluğundaki oyununa bir anlam veremedim yalnız. insan iki koşar şut falan çeker, umurlarında bile değil gibi duruyolardı. öbür tarafta ise mondragon kalede hasan şaş da kayserili bir futbolcunun yanında ağlıyordu.
son dakikada kaybeden hep galatasaray olurdu o yüzden çok da inanmıyordum aslında şampiyonluğa, ama süper oldu, hem de galatasaray'ın bu kadar sıkıntılı fenerbahçe'nin de para saçan ve burnu havada olduğu bir sezonda. fenerbahçe 24 bin şampiyonluk bayrağı bastırmış bir de, mendil niyetine kullanırlar artık.

13 mayıs 2006 / peyote

çok süperli bir replikas konseri oldu dün gece. grup havasındaydı, seyirciler de öyle. herkes daha az sigara içtiği için havamız da yerindeydi. replikas sağolsun bu sefer mikseri yakmadı da sonuna kadar dinleyebildik.

konser sonrası afalladım tamamen. ben yarım bilemedin bir saat daha çalıp gitmeyi düşünürken, bir insan akını oldu yukarı. saatlerimiz 430'u gösterdiğinde hala azimle danseden insanlar vardı. kendilerine tebriklerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum. söz konusu gecenin şarkı listesi ise aşağı yukarı aşağıdaki gibi oluştu:


Replikas - dayan (30 saniye)
Gomez - these 3 sins
Ian Dury - sex and drugs and rock'n roll
Queens of the Stone Age - another love song
Elliott Brood - second son
Yoko Kanno - want it all back
Eels - flyswatter
Dungen - lipsill
Babasonicos - el sumum
Beck - mixed bizness
Badly Drawn Boy - above you, below me
The Bravery - honest mistake
Lamb - sweet
Jamie Lidell - newme
Amon Tobin - switch
Billy Talent - this is how it goes
Cem Karaca ve Apaşlar - hudey
Arctic Monkeys - i bet you look good on the dancefloor
Kaizers Orchestra - djevelens orchester
Squirrel Nut Zippers - ghost of stephen foster
Baba Yaga - back in the USSR
Eels - that's not really funny
Squirrel Nut Zippers - bad businessman
Kaizers Orchestra - kontroll pa kontinentet
Jason Forrest - war photographer
Mark Ronson - just (feat. alex greenwald)
Jamiroquai - feels just like it should (mark ronson remix)
Black Eyed Peas - cali to new york (feat. de la soul)
Xploding Plastix - treat me mean, i need reputation
Overseer - supermoves
RJD2 - smoke & mirrors
The Go! Team - ladyflash
The Herbalizer Band - missing suitcase
Xploding Plastix - geigerteller
Stereolab - the noise of carpet
Benoît Charest - belleville rendez-vous (version française par M)
Black Cat White Cat - daddy don't ever die on a friday
Arctic Monkeys - scummy
Hot Hot Heat - shame on you
Kaizers Orchestra - resistansen
Billy Stewart - summertime
The Rakes - terror!
Legendary Shack Shakers - shakerag holler
The Joggers - ziggurat traffic
The Dead 60s - a different age
The Zutons - zuton fever
The Coral - she sings the mourning
Black Cat White Cat - bubamara
Kaizers Orchestra - bak et halleluja
Morphine - thursday
Taraf de Haïdouks - the return of the magic horses
Venetian Snares - öngyilkos vasarnap
Emilie Simon - desert (avril puzzle mix)

Salı, Mayıs 09, 2006

hangi lost karakterisiniz?

Charlie
You scored 67% kindness, 39% courage, 52% seedy past,
and 64% secretiveness!

"Hmm. I have this dream. I'm driving a bus. And my teeth start

falling out. My mum is in the back. Eating biscuits. Everything

smells of bacon. It's weird. 'Course then I wake up screaming."




You are Charlie. More specifically, you are Charlie when he
was still dealing with his heroin addiction. You're a kind person,
but your seedy past and intense secretiveness are hurting you.
You're not one of the bravest guys on the island, but you will
defend what is closest to you without fail. You'll be okay in the
end because let's not forget, you're a bloody rock god!



Your polar opposite is: Michael.
You are similar to: Claire and Kate.



My test tracked 4 variables How you compared to other people
your age and gender
:
free online datingfree online dating
You scored higher than 67% on kindness
free online datingfree online dating
You scored higher than 29% on courage
free online datingfree online dating
You scored higher than 79% on seedy past
free online datingfree online dating
You scored higher than 79% on secretiveness
Link: The Which Lost Character Are You Test written by ack_attack on
OkCupid Free Online Dating, home of the 32-Type Dating Test

haftanın sıkıcı grupları

bu haftanın en sıkıcı gruplarını açıklıyorum. sevenler kusuruma bakmasın ama ruhum sıyrıldı dinlerken:
mazzy star ve/veya hope sandoval & the warm inventions, constantines, sun kil moon, camera obscura ve son olarak the concretes.

Pazartesi, Mayıs 01, 2006

gecenin şarkıları

bu gecenin iki şarkısı oldu böyle, çok uyumlu değiller belki birbirleriyle ama arka arkaya pek bir hoşuma gittiler bir an:
the national bank - a recorder in red plastic
gomez - how we operate

kediler

2006 şubat ayında hazırlanan türkiye kedi raporuna göre tekir kediler ezilmekten ve dışlanmaktan şikayetçiler. sokakların kendilerine ait olduğunu iddia eden tekirler siyam ve ankara kedilerinin evden çıkmamaları gerektiğini, yoksa gerek kabarma gerekse cırmık atma yoluyla diğer kedilere sokakları dar edeceklerini açıkladılar.
kediler arasında elitist tavırlarıyla dikkat çeken ankara kedileri siyam kedilerinin siyam'a van kedilerinin de van'a geri yollanması gerektiğini öngören bir deklarasyon yayınladılar. ankara kedilerinin elebaşı "düka recep" :
"ankara, ankara kedilerinindir, hatta istanbul'da ankara kedilerinindir" dedi.
siyam kedileri, yüzyıllardır uyum içerisinde yaşadıkları bu topraklardan atılmalarına bir anlam veremediklerini ve amerikan kedilerileri ile görüşerek lobi çalışmalarına başlayacaklarını belirtti. Van kedileri ise sosyal adaletsizlikten yakınarak ankara kedilerini eleştirdiler. Türkiye Van Kedileri Derneği, eşit mamalı ve köpeklerle dost olabilecekleri bir toplumda yaşamak için gerekirse fizan'a gidip fizan kedisi olmayı bile kabul edebileceklerini, ama birilerinin bu ankara kedisi denen densizlere haddini bildirmesi gerektiğini söyleyerek bütün kedileri buna karşı yün yumağı yuvarlamaya davet ettiler.

anahtar kelimeler : un çuvalı

genel bir tanım yapmak amacı ile sözlük'ten alıntı yapıyorum:
un çuvalı; unların korunduğu 50 kiloluk çuvallara verilen isim.
genellikle pamukludur, sentetik değildir, bu yönüyle şeker çuvalından farklıdır.
uncu amcalar kamyonlardan fırınlara bu çuvalları taşırken ilginç görüntüler arzederler.(tsan chan, 16.02.2002 23:00)


yani şuna benzer birşeydir bir un çuvalı

ışıklar ambalaj'ın un çuvalı örneklerine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

amerikalı askerlerin ıraklıların kafalarına geçirdiği çuvallar büyük ihtimalle un çuvalı idi.

bunun yanısıra ibn-i abbas'ın rivayet ettiği hadislerden biri olan "koca karı ve hz. ömer"'de de hz. ömer'in taşıdığı bir un çuvalından bahsedilir.
tembel insanlara denir bir de un çuvalı. kıçı yerden kalkmamakla, hareketsiz ve ağır olmakla eşdeğer bir isim tamlamasıdır.



anahtar kelimeler : mongo şarkısı

mongo şarkısının ne olduğunu tam olarak anlayamadım. ama tahminimce mongo santamaria'dan bahsedilmek istenmiş burada. kendisi pek ünlü bir perküsyon ve congo sanatçısıdır, 1922'de küba da doğmuş, 2003'te amerika da ölmüştür. müziği için, latin jazz, afro-cuban jazz, boogaloo, ve salsa denilebilir. şeker de bir summertime yorumu vardır. şarkıları para verilerek amazon'dan veya bedavaya soulseek, emule gibi kaynaklardan edinilebilir.
daha fazla bilgi için google aratması:
mongo santamaria

bunun yanında danimarkalı bir tür sirk ve müzik grubu gibi görünen Cirkus Mongo adlı bir oluşum da mevcut. şarkılarına sayfalarından ulaşılabiliyor.

mongo bunun yanında mongolian restoranların isimlerinde de kullanılıyor: mongo's ya da istanbul'daki go mongo gibi. buralarda çalan şarkılar konusunda ise herhangi bir fikrim yok.

anahtar kelimeler : seven kızlar

efenim başlığa tıkladığınızda google üzerinden seven ve kız kelimelerinin aratılmış haline ulaşabilirsiniz. şimdi bakalım, seven kızlar neler sevmişler:

tom gordon'u seven kız: bir kitap kendisi, amerika'da best seller imiş.
bir seven kız: bir adet şiir

bunun yanında sözlük'te değişik şeyleri seven kızlar ve onlar üzerine yazılmış şeylere şuradan ulaşılabilir:

avrupa sinemasi seven kizlarin flortoz olmalari
kel seven kizlar (16)
dazlak seven kizlar
guzel alkol icen ince belli kedi seven kiz (6)
cok zayif erkek seven kizlar (4)
kedi seven kiz efekti (8)
seveni siken sikeni seven kiz modeli (3)
seveni de sikeni de seven kiz modeli (2)
yilanlari ve kedileri seven kizlar

anahtar kelimeler

geçen gün search word'lere bakarken aklıma geldi:
şimdi mesela hüseyin bilgisayarının başında ve kendine bir hayat kadını arıyor. yazıyor google'a "or**pu aranıyor" diye, çok da umutlu değildi belki ama bastı ara butonuna, bir de baktı ki orada bir link "hafıza kaybı", bir umutla girdi sayfaya, ama o da nesi, gereksiz bilgilerle, saçmalamalarla dolu bir site, or**pudan ise eser yok. hem zaman kaybetti, hem sinirleri bozuldu. hiçbir şey istemez oldu canı, gitti yattı uyudu.
peki eğer bu sayfada hüseyinin amacına ulaşabilmesini sağlayacak bilgiler olsaydı ne olacaktı? bir insan daha internette aradığını bulmuş olarak mutlu mesut evine gidecek, toplumumuz daha huzurlu ve tatmin olmuş bireylerle dolup taşmanın ilk adımlarını atacaktı.
ben de dedim ki, madem insanlar birşeyler arayıp bu siteye geliyorlar, ben de onlara aradıklarını vereyim -tabi bu örnekte olay biraz pez***nkliğe kaçıyor ama yanlış anlaşılmasın kadın ticareti yapacak değilim-.
bugünden itibaren başlıyorum bakalım.

eğitim şart

artık kullana kullana içini boşalttığımız bu kalıp bence birçok sorunumuzun çözümü aslında.

temelde, özgür bireylere ihtiyacımız var. bireyin özgür olabilmesi için ailenin onu özgür bırakması lazım, bireyin özgür olabileceğinin farkında olması lazım, özgürlüğünü aradığında kafasına kurşunu, bacağına copu yememesi lazım.
politik görüşlerinin içinde ne olduğunu öğrenip fanatizmden kurtulması, sağcı, solcu, faşist, demokrat, ılımlı islamcı ne demek bilmesi lazım. lan diyenden, para için her yol mübahtır diyenden, koltuğunda oturup hiçbir iş yapmayandan başbakan, cumhurbaşkanı olmayacağını anlaması lazım.
dininden korkmaması, dilinden ve kimliğinden utanmaması lazım. sıkıntısını geçirecek, ruhunu açacak, hayatını daha güzel hale getirecek birşeyler biliyor olması lazım. koşabilmesi, topa vurabilmesi, gitar çalabilmesi, resim yapabilmesi ve bunların önemsiz şeyler olmadığının farkına varabilmesi lazım
bütün bunları bireye kim öğretecek? birincisi ailesi ikincisi öğretmenleri. belki şimdinin çocukları için çok geç, ama o çocuklar aile kurduklarında kendi çocuklarına bunları öğretebilmeleri için o kadar geç olmayabilir.
çözüm eğitim sistemini düzeltmeye çalışmak bence, eğitime daha fazla kaynak ayırmak, öğretmenliği cazip kılmak, öğretmenlik eğitimini daha sıkı tutmak, okulları ve öğretmenleri daha fazla denetlemek. (e kolaydı diyeceksiniz, evet hiç kolay değil, belki şu sıralar mümkün bile değil).
akp için imam hatip'ler, kuran kursları neden bu kadar önemli -dinimiz imamımız elden gidiyor diye mi?-, neden sürekli gençlere yönelik etkinlikler yapıyorlar, neden gençlik kolları arı gibi çalışıyor?
çünkü bana kalırsa siyasetleri populizm ve kabullenmeler üzerine kurulu. bunun devamını sağlayacak bireyleri yetiştirmek için bu okullara ihtiyaçları var. kendi felsefeleri doğrultusunda en akıllıca şeyi yapıyorlar. okullar ilim irfan yuvasıdır, ancak o yuvalardan çıkacak arıların yönlenecekleri şeyler de onlara verilen ilim ve irfan doğrultusunda olacaktır.

Re: YNT: Re: Fwd: Fw:acilll!! çokkk komikkk:), mikrosoft parasını dağıtıyor, lütfen yardım edelim....

forward tuşuna basıp doğruluğundan, samimiyetinden, amacından emin olmamızın zor olduğu maillerin kaynağını geriye doğru takip etmeye çalışın. size nereden geldi oraya nereden gelmiş, hangi kaynaktan alınmış, halen güncel mi? vs. Zor da olsa kaynağa ulaşmak mümkün oluyor bazen. bunun yanında size gelen bir maili olduğu gibi forwardladığınızda, sizin bu konuda ne düşündüğünüz anlaşılmaz, yani beğendiniz de mi yolladınız, "cık cık cık şuna bak" mı demek istiyorsunuz, inanılmaz mı buldunuz, ne düşüneceğinizi bilemediniz de başkalarının fikrini mi merak ettiniz?
bu yüzden bir iki satırda da olsa mailin forward edilmesindeki amacı belirtmekte fayda var diye düşünüyorum.

mailin sadece yayılmasını sağlamak için kullanılan kalıplar var, kesin şeyler değil yazdıklarım, ama büyük oranda geçerli sanıyorum:
1. "fw:çok komikkkk", "yarıldım", "harika", "altıma işedim", "ahhrhahaha":
yani diyor ki biri bir yerlerden (büyük ihtimalle ekşi sözlükten) apartıp birilerine yollamış, siz de okuyun siz de gülün siz de forwardlayın

2. "mutlaka iletin", "acilll", "lütfen yayalım", "bu kadar da olmaz":
yani diyor ki: ben büyük ihtimalle zamanı geçmiş bir kan arama, lösemili çocuk, ne idüğü belirsiz bir yardım/bağış çağrısıyım.

3. "x'in gerçek yüzü":
yani diyor ki: ben x firmasına bok atmak isteyen y firması tarafından yazılıp ortaya salınmış bir kamuoyu yönlendirme mailiyim. "x'in depolarında fareler geziyormuş", "x'i yiyenler ölüyormuş", "x hepimizi nasıl da kazıklamış", gibi iddialarla insanları x'ten soğutmaya çalışıyorum.

4. "bu sefer gerçek", "ben de inanmadım ama...":
yani diyor ki: öyle böyle yalan değilim.

5. "sizce de öyle değil mi?", "ne güzel olmaz mı?" , "haydi o zaman.." , "yapalım, edelim vs.":
yani diyor ki: esas amacım fikrimi beyan etmek değil, onu insanlara empoze etmek, benim gibi düşünmeye benim istediğim şekilde harekete geçmeye çağırmak.

6. "sadece 30 saniyenizi verip tanıdıklarınıza iletin yani diyor ki: üzerine kafa yormayın hiç, direk yollayın herkese.