Salı, Ocak 20, 2004

ceap

bu mail gömçürmüş kalplerin bir mütaalasdır. bu mail fingirdeyen yüreklerin bir terennümüdür. bu mail anadolunun corak topraklarında yüzyıllarca at
kosturmus yagız türklerin ictigi kımızın damarlarında akan alyuvarlara donustugunden bihaber cesaret ve metanet dolu naralarla düsmana calakalem saldırken
duydukları masum kırılganlık ve doludizgin devingenligin sadece ufacık bir parcasını bile
hissedebilmekten kıvanç ve utanç duyan memleketin her köşesine dagılmıs su damlacıkları gibi ayrodinamik acıdan mükemmel oldukları kadar sosyopolitik açıdan
gaflet dalalet ve hatta cehaletle kuşatılmış bünyelerden birinin yaban ellerde bitmek tükenmek bilmeyen bir esrimişlikle süregelen vatan,yar ve arkadas hasretinden kurumus dudaklarının çatlamış parmaklarının ucundan elektronik aletlerin dijital
ortamlarına dökülen müteşebbis serzenişlerin yetersiz bir ifadesidir.bu mail bir aşk şarkısıdır, bir gözyaşıdır, top yapılıp fırlatılmış bir tatak parçasıdır.

15 ocak 2004 tarihinde aşırı sallantılı ve inerken bile saga ceken bir ucakla yaptıgım bir yolculuktan sonra almanya adını verdikeri bi garip ulkeye ulastım. havaalanına indigim andan itibaren coskulu bir kalabalık tarafından oldukca soguk ve ilgisiz olarak
karsılandım bana olan sevgilerini pasaportuma bakıp suratıma anlamsız bakıslar atarak gosteren gise memurlarından sonra kendimi sürük bavulum ve sırt
cantam ile şututkart havaalanının diger tarafına atıverdim. hava soguktu ve kar ciseliyordu. erkeklik icgudulerimin beraberinde getirdigi kimseyeyolsormamheryerikendimbulurum psikolojisine yenilmeyerek palabıyıklı bir gise meeemuruna hauptbaanofa nasıl gidecegini gayet mükemmel bir bayern aksanıyla soruverdim, cünkü biliyordum ki o danayarragi gibi bıyıklarıyla o da bir bayernliydi.
kendisi saatin kargaların henüz günün ilk ogununu yemedikleri bir saat olması ve belki de aksanımın pek basarılı olmamasından dolayı sadece iki kasını hareket ettirerek bana esbaan -sokak tireni- dedi ama bilmedigi birsey vardi ki o da benim bu sokak treninin nerede oldugunu bilmedigimdi. bu bilgisizligimi onunla paylaştıktan yaklasık 3 saniye sonra kendisi bana bıyıgının sol ucuyla hemen yanında durdugum ve üzerinde yesil harflerle S yazan tabelayı gösterdi. kendisine alnımın sag tarafından sarkmıs olan bir lüleyle selam verdikten sona o yöne dogru ilerledim. aşşagıya indigimde ruhumu tutarsız bir umarsızlık ve fırıldak bir yalnızlık kapladı. cunku tabelada hauptbaanof yazıyordu, bu gercekten olabilirmiydi hauptbaanof gercekten de hauptfulugzoygstelle
-havaaalanı- nin hemen altındamıydı?

bundan sonra olanlar sadece yüzdeiki enerjisi kalmıs bir leptopun işlemcisi kadar hızlı çalışabilen bir beynin yorulgan mırıldanmalarından ibarettir. benim orada nasıl olup da haydelberg -pınarın(benim liseden(alman lisesinden(istiklalin(taksim meydanından içeri giren sokak) sonunda) arkadasım) yasadıgı yer)- yönüne giden garip bir türkle tanıstıgım nasıl oradan bilet alıp hauptbaanofa gittigim yolda yanıma -dört bir- oturan gerzek alman kızlarının lise konusmalarını nasıl gizlice -baska taraflara bakarak- dinnedigim, dısarıda yagan karı seyrettikten sonra hauptbaanoftan nasıl mükemmel bir sandiviç ve kola aldığım ve yolda cocugun bitmek tükenmek bilmyen konusmalarına karsı içimden yükselen müzük dinneme hissini nasıl bastırdıgım, o sugukta beni baanofta 1 saat bekleyen pınarla nasıl bulusup onun heim -yurt- ına geldigim
sadece beni ilgilendirir tamam mı?

bütün bu uzun yolculuğun üzerimde yarattığı tasavvufi şapşallık ve asimetrik dengesizlikle paldır küldür odadan cıkıp bisikletle üniversiteye gitmeye neden
karşı çıkamadığımı hemen oracikta yatağa yatıp kendimi uykunun kollarına neden bırakmadığım, bütün bunları yaptığım yetmiyormus gibi üniversiteden sehir
meydanına kadar tekrar aynı vitessiz bisikletle nasıl geldigim, bir istiklal uzunluğundaki hauptşıtrase -sokak- yi sonuna kadar hemide bircok dükkana ki icimdeki alısveris askı bambaska olmasına ragmen kendimi tutmayı bilmisimdir girip cıkarak nasıl
yürüdügüm, bununla da kalmayıp 317 merdiven uzunlugundaki merdivenleri cıkıp schloss- kale- a cıkmayı nasıl basardıgım ve alısveris yapıp eve gelip pınarla nasıl yemek yaptıgım ve onu nasıl yedigim ve asıl olarak sabah o odaya ilk girdigim anda yatmıs olmam gereken yataga nasıl yattıgım ve bu soruları daha da cevapsız bırakacak bir sekilde bütün bunları yaparken sırtımda icindde laptop olan bir cantayı tasıma salaklıgını nasıl göstermis oldugumu gercekten bilemiyordum. o yuzden bütün bu karmaşa ve kendini bilmezlik icerisinde uykuya daldım. iyi geceler.

tübükontünüydd




Hiç yorum yok: