Çarşamba, Ocak 28, 2004

heidelberg iki

pempe dizi haydelberg macerası:
Dalmanyadaki ilk günümü anlatmayı bitirdiğim sırada yanımda beni tanıyan biri olsaydı o gunde kadar olanları hemen o anda yazmazsam hiçbir zaman yazamayacağımı söylerdi.
Acaba o ilk gunden sonra neler olmustu? Nerelere gitmisti neler yemiş neler içmişti?
AHA! Şimdi hatırlamıştı. İstanbul’un sayılı alkoliklerinden ,vazgeçilmez insan bodur boduroğlu şirketi tarafından 1 aylığına sürgüne yollandığı benim Münih sandığım Frankfurt şehrinden geligelivermişti. Kendisinin treninin yanaştığı dokuzuncu hattın merdivenlerinden görünmesiyle beraber bendenizin de yüreğine bir hafiflik gobarına bir çomaklık yerleşivermişti. Yine o mağrur gülümsemesi, yine ferrari kaportali laptopu, yine o arkasında sadece onu tanıyanların bildiği caponca ve İngilizce ‘kaos’ yazılı sırt çantası, yine o geçende –geçende dediğim bikaç ay oldu tabi –onu tanıyanlar anlamıştır- aldığı hadidas spor çarıkları ve kış ortasında içine giymeye mütiş bir öngörüyle karar verdiği bileksiz çoraplarıyla karşımdaydı işte. Biz iki türk, iki itülü, iki kendini eelenceye adamiş ruh haydelberg’in hauptbaanofunun önünde –belki de bizden en son beklenen yerde- karşılaşıvermiştik. Birbirimize sarılıp bi 3 saat falan ağladık, raatladık. Bu arada farkındaysanız henüz kendisini istasyondan dışarı çıkaramadık.

Hiç yorum yok: