Uçağın bir saat gibi makul kabul edilebilecek bir rötar yapmasından ve şu saniye beni evime götüreceğini umduğum ve 15milyon gibi bir parayı cebine atacak olan taksincinin bulunduğu taksim meydanına doğru hızla ilerlemekte olan bir otobüste bulunuyor olmamdan dolayı, ne kadar yorgun olsam da yeniden yazabilme takatine kavuşmuş olmanın yanında yazının başında anlatmaya başladığım ikinci günün aslında ikinci değil üçüncü gün olduğunu hatırlamış bulunuyorum. Ama şimdi önce ikinci günü anlatıp sonra üçüncü günü bitirip sonra dördüncü güne geçmektense önce ikinci –üçüncü- günü bitirmem gerekir diye düşünüyorum.
Diyorduk ki: İsterdik ki o anı herkes yasayabilsin, herkes bizim ürperdigimiz sekilde ürperebilsin.
İşte bu ürpertinin ardından kendimizi yorgun ve oldukça üşümüş bir şekilde hauptşıtrase’ye, daha spesifik olmak gerekirse yanında eski mavi ceketli bir adamın alüminyum bir kutunun üzerinde hareketsiz bir şekilde durup yoldan geçen herhangi biri önündeki yastığın üzerinde duran tahta kutuya para attığında sol elinde tuttuğu çanı çalıp sağ elindeki harmonikayı ağzına götürerek bir müzik kutusu adamı edasıyla dans ettiği ve bunu yaptığı ülkenin Almanya olmasından dolayı bahsi geçen hareketleri bir saat içinde onlarca defa tekrarlamak durumunda olduğu Zıtarbaks kahvehanesine attık. Daha doğrusu içeride yer olmadığından dolayı kendimizi kapının önüne bir yerlere iliştirdik. Burada içilen dadından yinmez kahvelerin ve pek başarılı bulduğumuz bir çiizkeyk’in ardından oradan uzaklaşarak pınar’ın evi olarak da nitelendirilen şutudentenvoonhaym’a –örenci yurdu- attık. Burada muhterem insan Pınar Bambul bizimle akşam yapmayı planladığımız kınaypeturun –bar turu- detaylarını konuşmak üzere bizi bekliyordu…dediysem de yalan şimdi hatırladım ki kendisi bizden sonra gelmişti.
tübükontünyd
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder