hafiza diorus yok diyorus kimseyi inandiramiorus -inaniomudunus yoksa hatirlayamadim sindi?-
alin size en babasindan memento:
bugun burcuyu döt leventten almaya gidicektim annem de "ben kuaföre gidicem" dedi, onu oraya biraktim burcuyu aldim arabayi tekrar guaförün oraya birakmam gerekio önce dedim burcuyu eve birakiyim sonra arabayi birakip ben de dönerim, tam bizim evin sokagina sapicaktim ki bi an icin bütün short time memory' m silindi ve burcu sahittir ki gayet içten bir vurguya su cümleyi kurdum:
"napiyorum ben ya"
salak burcu iste. güldük baya.
Pazartesi, Aralık 30, 2002
bak gece simdi sicacik kollari dimi, uyku pompaliyor beynine, büyülü tatli rüyalara çagiriyor belki aglayacagin ama hiç ölmeyecegin.
üzülmek simdi ne kadar anlamsiz, kendinle hesaplasmak, hiçbirseyi kaçirmadin kizma kendine bunlar için, kendi derini yüzmek mideni bulandirir sadece, gördüklerin de gerçekler olmaz hem, ayni degil ki simdiyle o zaman. Bu kIzgInlIk bu kendini suçlayis hiçbir yere götürmez seni.
Bilmiyor musun? Ögrenmedin mi ya da daha?
üzülmek simdi ne kadar anlamsiz, kendinle hesaplasmak, hiçbirseyi kaçirmadin kizma kendine bunlar için, kendi derini yüzmek mideni bulandirir sadece, gördüklerin de gerçekler olmaz hem, ayni degil ki simdiyle o zaman. Bu kIzgInlIk bu kendini suçlayis hiçbir yere götürmez seni.
Bilmiyor musun? Ögrenmedin mi ya da daha?
Cumartesi, Aralık 28, 2002
Sari duvarlari vardi. Sari, soluk, hüzünlü duvarlari.
Resimlerle doluydu duvarlar. Çesit çesit, birbiriyle uyusmayan, renkli, siyah beyaz, gizli, merak uyandiran, sIkIcI resimlerle.
Her resmin ayri bir anlami vardi. Anlamsiz, önemli, gereksiz, bilinemeyecek, sakli, apaçik, birbirini tamamlayan anlamlari.
Anlamlar kaybolusa götürür. Açik, istenen, içinden çikilamaz, geçmisi anlamlandiran, gelecegi önemsizlestiren, siliklestiren, geri dönüsü olmayan kayboluslara.
Ve Kayip olunmaz, Kayip dogulur
Resimlerle doluydu duvarlar. Çesit çesit, birbiriyle uyusmayan, renkli, siyah beyaz, gizli, merak uyandiran, sIkIcI resimlerle.
Her resmin ayri bir anlami vardi. Anlamsiz, önemli, gereksiz, bilinemeyecek, sakli, apaçik, birbirini tamamlayan anlamlari.
Anlamlar kaybolusa götürür. Açik, istenen, içinden çikilamaz, geçmisi anlamlandiran, gelecegi önemsizlestiren, siliklestiren, geri dönüsü olmayan kayboluslara.
Ve Kayip olunmaz, Kayip dogulur
24 aralIk 2002 / homelike
Hiçbir zaman göremeyecegini gerçegi son ana kadar anlayamayacaksin. Üzülme bunun için. Senin suçun degil. Ya da bugun Noel olmasinin. Noel ne ki? Kirmizi kapsonlu bir adamin delilik nöbetleri mi? Ya da kirmizi kapsonsuz bir adam? Kapson gözetmeksizin degisik seyler yapmak için ugrasan adamlarin dogum, ölüm, hediye dagitimi gibi gereksiz ama kimi zaman neselendiren çalismalarinin 2000 yil sonra bile sürdürülmeye çalisilmasinin basariya ulastigini gösteren güzel bir gün. Kisaca Noel demek daha iyi sanirim.
Nerede kalmistik? Neyse bosver kalmayalim hiçbir yerde. Biryerlerde kalacak zamanimiz yok bizim. Noel bugün mutlu, huzurlu ve neseli olmaliyiz. Duramayiz, kalamayiz. Gerçi bazen kalmak de gitmek kadar eglenceli olabilir ama simdi tam su anda sonsuza giden bir huzur ve neseyle doluyken içim durmak beni yorar.
Sen? Sen mi? Sen benimle geliyorsun, benimle gelmelisin. Sensiz bir gidisi kaldiramam ben. Bilemiyorum aslinda kaldirip kaldiramayacagimi çünkü hiç düsünmedim bile böyle bir seyi. Ben, sen benimle geldigin sürece varim. Yanimda oldugun sürece. Bagimlilik mi diyorsun buna, kendini kaybetmek, kendini gercek anlamda kaybetmek mi? Hayir degil. Bunu bilebilir misin? Belki. Ama su an oldugun halinle hayir. Ben de seni böyle istiyorum. Bunun ne demek oldugu hakkinda en ufak bir fikrin bile olmasin istiyorum. Sen hiçbir zaman göremeyeceksin bu gerçegi. Hiçbir zaman göremeyecegini gerçegi son ana kadar anlayamayacaksin. Anlayamadin da. Bak hatirladim gördün mü? Ben kazandim. Ama sen kaybetmedin.
Hiçbir zaman göremeyecegini gerçegi son ana kadar anlayamayacaksin. Üzülme bunun için. Senin suçun degil. Ya da bugun Noel olmasinin. Noel ne ki? Kirmizi kapsonlu bir adamin delilik nöbetleri mi? Ya da kirmizi kapsonsuz bir adam? Kapson gözetmeksizin degisik seyler yapmak için ugrasan adamlarin dogum, ölüm, hediye dagitimi gibi gereksiz ama kimi zaman neselendiren çalismalarinin 2000 yil sonra bile sürdürülmeye çalisilmasinin basariya ulastigini gösteren güzel bir gün. Kisaca Noel demek daha iyi sanirim.
Nerede kalmistik? Neyse bosver kalmayalim hiçbir yerde. Biryerlerde kalacak zamanimiz yok bizim. Noel bugün mutlu, huzurlu ve neseli olmaliyiz. Duramayiz, kalamayiz. Gerçi bazen kalmak de gitmek kadar eglenceli olabilir ama simdi tam su anda sonsuza giden bir huzur ve neseyle doluyken içim durmak beni yorar.
Sen? Sen mi? Sen benimle geliyorsun, benimle gelmelisin. Sensiz bir gidisi kaldiramam ben. Bilemiyorum aslinda kaldirip kaldiramayacagimi çünkü hiç düsünmedim bile böyle bir seyi. Ben, sen benimle geldigin sürece varim. Yanimda oldugun sürece. Bagimlilik mi diyorsun buna, kendini kaybetmek, kendini gercek anlamda kaybetmek mi? Hayir degil. Bunu bilebilir misin? Belki. Ama su an oldugun halinle hayir. Ben de seni böyle istiyorum. Bunun ne demek oldugu hakkinda en ufak bir fikrin bile olmasin istiyorum. Sen hiçbir zaman göremeyeceksin bu gerçegi. Hiçbir zaman göremeyecegini gerçegi son ana kadar anlayamayacaksin. Anlayamadin da. Bak hatirladim gördün mü? Ben kazandim. Ama sen kaybetmedin.
Perşembe, Aralık 26, 2002
cemal süreyya bir ikinci yeni dönemi sairidir ve kendisi ölmüstür -yani kendi kendine degil de "kendileri ölmüslerdir" anlaminda demek istiyorum. Cevdet sunay'in cemal süreyya ile bir alakasi yoktur. Cemal gürsel de cevdet sunay gibi birseydir ve o da ölmüstür ama bunlardan hangisinin asker oldugu tarafimdan su an itibariyle bilinmemektedir. Eger bunlardan biri askerdiyse o biri savasta ölmüs olabilir. acaba cemal gürsel savasta mi ölmüstür? ölmüsse bile 2. dünya savasinda ölmüs olamaz çünkü biz 2. dünya savasina 2. inönü -yani ismet iste kaçinciysa artik- zamaninda girdik. o yüzden ancak ismet inönü 2. dünya savasinda ölmemis olabilir. Cemal gürsel 2. dünya savasinda ölmemis olamaz. Ama ölmüs de olamaz çünkü o asker degildi. Peki ne zaman öldü bu adam?
bu arada sanirim asker olanin cemal oldugu gibi bi sonuca da vardik sanirim.
bu arada sanirim asker olanin cemal oldugu gibi bi sonuca da vardik sanirim.
Pazartesi, Aralık 23, 2002
Pazar, Aralık 22, 2002
en unutkan insan payesini sonsuza dek tasiyabilmemi saglayacak bir unutkanlik yaptim.
haftasonu gizli baççede otururken kaybolmus olan ve bizim arayip arayip da bulamadigimiz -zaten bu da kayboldugu anlamina geliyor- cep telefonunu o gün yanimda tasimis oldugum kiyafet torbasinin içinde bulan annem carsamba gunu beni arayarak bir telefon buldugunu söyledi, yarim dakika kadar bunun ne telefonu oldugunu anlayamadim ama asil unutkanlik bu degil tabi.
Telefonu kapadiktan hemen sonra telefonun sahibine ulasmaya çalistim ama aramalarima yanit vermedi, bir iki tane de msg attim ama aksama kadar haber çikmadi.
Neler oluyordu? Telefonun sahibine ne olmustu? Aramalarima cevap vermemesinin onu kaybetmis -ve annemin bulmus- oldugu cebinden ariyor olmamla bir iliskisi var miydi? Bir insan daha ne kadar unutkan olabilirdi?
haftasonu gizli baççede otururken kaybolmus olan ve bizim arayip arayip da bulamadigimiz -zaten bu da kayboldugu anlamina geliyor- cep telefonunu o gün yanimda tasimis oldugum kiyafet torbasinin içinde bulan annem carsamba gunu beni arayarak bir telefon buldugunu söyledi, yarim dakika kadar bunun ne telefonu oldugunu anlayamadim ama asil unutkanlik bu degil tabi.
Telefonu kapadiktan hemen sonra telefonun sahibine ulasmaya çalistim ama aramalarima yanit vermedi, bir iki tane de msg attim ama aksama kadar haber çikmadi.
Neler oluyordu? Telefonun sahibine ne olmustu? Aramalarima cevap vermemesinin onu kaybetmis -ve annemin bulmus- oldugu cebinden ariyor olmamla bir iliskisi var miydi? Bir insan daha ne kadar unutkan olabilirdi?
Cuma, Aralık 20, 2002
Uzun süre debelendi yatakta, uyku ile uyaniklik arasinda görülen, hiç de tatli olmayan rüyalar, tavanda hareket eden gölgeler, tek bir renk: karanlik bütün odada, gözleri o renge alismis, görmemezlikten gelemeyen, kendi kendini iki yanindan tutup farkli yönlere çekmeye çalisan ve ikisinde basarili olamayan bir adam, ortada kalan, karar veremeyen, -verdigi kararlarin yararsizliklarinin ve çikmazlarinin içinde yasarken nasil yeni kararlar alabilirdi zaten- bir ucu sevigde bir ucu nefrette duygulariyla ne tam anlamiyla sevebilen ne de nefret edebilen bir adam, yeni sesler duymaya çalisan...AMA HEP GÜRÜLTÜ VARDI HEP KARMASA HEP ANLAMSIZLIK VE GARIP BİR RENGİ VARDI KARANLIGIN, SIYAH DEGILDI, BEYAZ DEGILDI, GRI DEGILDI, PIS, BULANIK, ANLAMSIZ, SABIT, KORKUTUCU BIR PEMBEYDI, UYANMAK ISTEMIYORUM UYUMAK DA ISTEMIYORUM, TEK ISTEDIGIM...
Söyleyemedi bunu.Korktugu sey söylemek degildi, söylebilirdi ya da söylemeyebilirdi; o gölge bunu duyabilirdi ya da duymayabilirdi; korktugu sey bunu söylediginde onun duymamazliktan gelmesiydi.
Söyleyemedi bunu.Korktugu sey söylemek degildi, söylebilirdi ya da söylemeyebilirdi; o gölge bunu duyabilirdi ya da duymayabilirdi; korktugu sey bunu söylediginde onun duymamazliktan gelmesiydi.
soguk simdi, mutsuz mu? Degil bile belki bilemiyor, anlayamiyor, bunlatici bir agri yorgun kafasinda, daha çok düsünmek istiyor ya da birakip uzaklasmak, ama yapamayacaginin farkinda, soguk bir odada yalniz, mutsuz mu?
tek bir insan yok etrafta, simdi suracikta ölüp gitse ya da birden yasamaya baslasa farketmeyecek kimse, en azindan farketmesini istedikleri, gidip geliyor agrilari, ve kendi aslinda olmadigi birine, hiç bir yolu yok gibi öyle olmadigini göstermenin, gücü de öyle. bu kadar sogukken hersey daha mutlu olunabilir mi? bütün o iyi dilekler bir ise yarar mi? ne kadar iyi olsalar da yaninda olmadiktan sonra ne farkeder ki? eder mi?
hareketleri yavas bütün enerjisi beynine gidiyor ve daha çok üsüyor artik, basinda bir el hissettigini sandi, o kadar emindi ki o elin yoklugundan irkilmedi, dönüp bakmadi bile, hayati her an daha çok kayiyor, odaklaniyor yanlizligina, gözlerinde kocaman mercekler varmiscasina, daha çok hissediyor bu soguklugu, kaçip kurtulmak istiyor ona dogru ama oldugu yerden göremiyor bu sicak bir sehir belki ya da buz tutmus bir deniz. daha fazla sogukluga tahammülü kalmadi artik. Kendi hatalari, baskalarinin hatalari, kimsenin hatasi olmayan seyler o kadar yordu ki onu sogugu bile hissetmiyor artik. Sadece basindaki agri. Son bir adimi kaldi atacak. Son bir umudu, onu da bu adimla atacak. Daha da mi soguk olacak?
tek bir insan yok etrafta, simdi suracikta ölüp gitse ya da birden yasamaya baslasa farketmeyecek kimse, en azindan farketmesini istedikleri, gidip geliyor agrilari, ve kendi aslinda olmadigi birine, hiç bir yolu yok gibi öyle olmadigini göstermenin, gücü de öyle. bu kadar sogukken hersey daha mutlu olunabilir mi? bütün o iyi dilekler bir ise yarar mi? ne kadar iyi olsalar da yaninda olmadiktan sonra ne farkeder ki? eder mi?
hareketleri yavas bütün enerjisi beynine gidiyor ve daha çok üsüyor artik, basinda bir el hissettigini sandi, o kadar emindi ki o elin yoklugundan irkilmedi, dönüp bakmadi bile, hayati her an daha çok kayiyor, odaklaniyor yanlizligina, gözlerinde kocaman mercekler varmiscasina, daha çok hissediyor bu soguklugu, kaçip kurtulmak istiyor ona dogru ama oldugu yerden göremiyor bu sicak bir sehir belki ya da buz tutmus bir deniz. daha fazla sogukluga tahammülü kalmadi artik. Kendi hatalari, baskalarinin hatalari, kimsenin hatasi olmayan seyler o kadar yordu ki onu sogugu bile hissetmiyor artik. Sadece basindaki agri. Son bir adimi kaldi atacak. Son bir umudu, onu da bu adimla atacak. Daha da mi soguk olacak?
Perşembe, Aralık 19, 2002
vücudum psikolojik manipulasyon çabalarima kendi psikolojik silahlariyla karsi koymaya çalisiyor, sahte mutsuzluklar, ani mod degisimleri, mutlu anlarimi paranoyalarla karartma denemeleri ve kararsizliklarla, benim kendimi mutlu etme çabalarimi bosa çikarmaya çalisiyor ama sonuna kadar savasacagim ve kazanacagim.
Çarşamba, Aralık 18, 2002
siradan bir sali gecesi
saat 20:00 - üç kisilik bir grup halinde yemek yenmek üzere asmalimescitteki kino adli sempatik mekana gidilmistir.
saat 22:00 - bes kisilik bir grup halinde eve dönmek üzere kinodan kalkilip yola cikilir.
saat 22:30 - bes kisilik ayni grup arkadaslarinin kuzeninin doomgününe söyle bir bakmak üzere cumhuriyet meyhanesinin kapisindan içeri girerler.
saat 02:30 - grup meyhanenin bir kösesinde bitirilmis büyük bir sise raki ve çalinan sarkilara çirpilan ellerle oturmaktadir
saat 02:45 - sözkonusu grup taksim meydanindaki sira bende bödösünün kameralarina karsi "siranin bende olduguna dair ciddi süphelerim var", "aa sira bende mi yok canim olsa olsa sendedir" , "sira dedigin nedir ki olsa olsa bendedir" gibi repliklerle sarhosluklarini kusmaktadirlar.
olaylarin bu kadar büyük bir hizla bu saçmalik seviyesine nasil erisebildigi bir muamma olarak kalacaktir.
saat 20:00 - üç kisilik bir grup halinde yemek yenmek üzere asmalimescitteki kino adli sempatik mekana gidilmistir.
saat 22:00 - bes kisilik bir grup halinde eve dönmek üzere kinodan kalkilip yola cikilir.
saat 22:30 - bes kisilik ayni grup arkadaslarinin kuzeninin doomgününe söyle bir bakmak üzere cumhuriyet meyhanesinin kapisindan içeri girerler.
saat 02:30 - grup meyhanenin bir kösesinde bitirilmis büyük bir sise raki ve çalinan sarkilara çirpilan ellerle oturmaktadir
saat 02:45 - sözkonusu grup taksim meydanindaki sira bende bödösünün kameralarina karsi "siranin bende olduguna dair ciddi süphelerim var", "aa sira bende mi yok canim olsa olsa sendedir" , "sira dedigin nedir ki olsa olsa bendedir" gibi repliklerle sarhosluklarini kusmaktadirlar.
olaylarin bu kadar büyük bir hizla bu saçmalik seviyesine nasil erisebildigi bir muamma olarak kalacaktir.
Pazartesi, Aralık 16, 2002
Pazar, Aralık 15, 2002
Cumartesi, Aralık 14, 2002
güncel yasamin en kritik ayrintilarindan biri deodorantlarin -ki bunlara tergiderici de diyebiliris- hangi yönde ve hanki açiyla sIkIldIgIdIr.bi deodorantin dogru amaçlarla kullanildiginda insanlarin -hayvan da olur- güsel kokmasini ve hatta ter kokmamalarini saglayabilecegi halde yannis yönde sIkIldIgI takdirde -açiya da bagli olarak- bütan, izobütan, propan, izopropil miristat gibi güselim kimyasallarla yasamsal sürecimizin en fazla bir kelebegin ömrü kadar bir sürede bitmesini veyahut yesil kaaverengi siyah ela gibi renklerde tezahür edebilecek gözlerimizin artik bizim için bir anlam ifade etmemesini saglayabilir. Eger bütün bu sartlar saglanmissa ve biz hala ölememissek ayakli bir bomba ya da gözleri çok güsel kokan ya da deodoranttaki alkolden kafayi bulmus insanlar -hayvanlar- olarak dolasmamizin da bi sakincasi yoktur, ama ter de kokaris bi yandan ki bu iyi bisi diil kanimca, tek kötü kokan bi sividir,sevmeyis.
deodorantla antiperspirant ayni sey deil mi? sorusu ise bu konunun kapsami disindadir.
deodorantla antiperspirant ayni sey deil mi? sorusu ise bu konunun kapsami disindadir.
Pazar, Aralık 08, 2002
ev istilacilarinin istanbul subesi burcu scognalli tarafindan istila edilen odam hunharca dekore edildi. Duvarin kenarinda disardan gelen nemle hemen yanindaki kendisinin portakal renklisiyle hibritlesen ve mükemmel bir görüntü kazanan mavi krapon kaadi arkasina karton dikilmek -gerçek anlamda-, üzerine fotograflar yapistirilmak ve duvara cakilmak suretiyle odanin sol ön kösesinde bir duvara eklendi. Hemen yanina yillardir dinlenmemis ve büyük ihtimalle çok uzun süreler de dinlenmeyecek olan eski plaklar ortalarindan duvara saapildi.
Odanin bir diger kosesinde durmakta olan dolabiln kapagina az önce duvara saapilmis olan plaklarin kaplarinin ortadaki deliklerine fotolar yapistirilarak bir foto albumü görüntüsü kazandirildi, bu arada plaklarin ve krapon kaadinin oldugu kosede duran ve gereksiz yer kaplayan masa üzerindeki pikap odanin baska bir kösesine konularak disari atildi ve dier masa sola dogru cekilerek orada ufak bir yastik kösesi yeri açildi.
Bütün bu deisikliklerle oda daha sicak ve daah genis bir görünüm kazandi bana göre. Odanin bu gunleri gormesini saglayan pastörize yogurt uzmani Burcu Kaymakligil'e tesekkurlerimizi bir borç biliyoruz. Biz kimsek artik?
Odanin bir diger kosesinde durmakta olan dolabiln kapagina az önce duvara saapilmis olan plaklarin kaplarinin ortadaki deliklerine fotolar yapistirilarak bir foto albumü görüntüsü kazandirildi, bu arada plaklarin ve krapon kaadinin oldugu kosede duran ve gereksiz yer kaplayan masa üzerindeki pikap odanin baska bir kösesine konularak disari atildi ve dier masa sola dogru cekilerek orada ufak bir yastik kösesi yeri açildi.
Bütün bu deisikliklerle oda daha sicak ve daah genis bir görünüm kazandi bana göre. Odanin bu gunleri gormesini saglayan pastörize yogurt uzmani Burcu Kaymakligil'e tesekkurlerimizi bir borç biliyoruz. Biz kimsek artik?
hmm neler yapabilirim, neler yapabilirim?
kahve evet kahve içebilirim kahve güzel kahve cici kave sicak kahve, sonra yaninda çikolata yiyebilirim, tatli çikolata mutlu çikolata, baska baska ne olabilir bakalim hmm yemek yiyebilirim büssürü yemek, güzel yemek bayram yemek anne yemek baba yemek, soona soona eet sey var neydi o ya hah evet çorba hazir çorba tavuk çorba tuzlu çorba;
daa büsürü sey var gidim bakim hepsini yiyim içim mutlu oliyim, oliyim dimi? oliyim oliyim.
kahve evet kahve içebilirim kahve güzel kahve cici kave sicak kahve, sonra yaninda çikolata yiyebilirim, tatli çikolata mutlu çikolata, baska baska ne olabilir bakalim hmm yemek yiyebilirim büssürü yemek, güzel yemek bayram yemek anne yemek baba yemek, soona soona eet sey var neydi o ya hah evet çorba hazir çorba tavuk çorba tuzlu çorba;
daa büsürü sey var gidim bakim hepsini yiyim içim mutlu oliyim, oliyim dimi? oliyim oliyim.
hayatimda fazla olan ya da istemedigim gibi olan seyler var ama ne olduklarini belirleyemiyorum bunlarin. SanIrIm bu fazlaliklar baska bazi seylerin eksikliklerinden kaynaklaniyor. Benim elde etmek için hiç çaba göstermedigim ve yokluklari gorunurde çok daha basit seylerle doldurulabiliyormus gibi görünen seylerin. O kadar çok yagmur yagiyor ki. Hayat benim dengesizligimle bas edemiyor sanirim ki ben de edemiyorum ki hiçkimse edemiyor. Zaten artik dengesizligime dengesizlik demek ona haksizlik yapmak olmaya basladi, çok bambaska birsey oldu o simdi. Bütün isteklerimin, kararlarimin, alisknaliklarimin, davranislarimin -davranamayislarimin- önüne geçiyor.Sadece yüzlerce damlanin ani anda camlara çarpinca çikardigi sesten kurtulmak için camlari kirmak istiyor canim. Ama artik degisecegim, tabiki bambaska bir insan olmayacagim ama "ben" dedigim ve yillardir hoyratça fiziksel ve ruhsal açidan sömürdügüm bu sey'e daha iyi davranacagim, belki daha acimasiz olmaya da çalisabilirm. Belki bunlar kocaman yalanlar da olabilirler. DIsarIsI ve içerisi çok farkli seyler simdi, ikisi de varliklarini alabiligine hissettiriyorlar. Ve ben yüzbin sene boyunca bu koltukta oturup yüzbinsene boyunca ayniyagmurdan nefret edip yüzbinseneboyunca güzel seyleri özlemeye devam etmek istiyorum
Çarşamba, Aralık 04, 2002
cumartesi günü yapamadigim seyi bugun yaptim ve huzur dolu bir gün geçirdim -geçiriyorum-.
12ye kadar uyku televizyon banyo net dörtlüsünü ilerleyen saatlerde güsel bi yemek daha çok televizyon ve kitapla süslemeyi planliyorum.
bu isin en güzel tarafi da aslinda bu kadar çok sey yapiyor -yapacak- olmama ragmen aslinda hicbirsey yapmiyor olmak.
i'm special agent nasstasjia kinski, and this will be the most peaceful day of my life.
12ye kadar uyku televizyon banyo net dörtlüsünü ilerleyen saatlerde güsel bi yemek daha çok televizyon ve kitapla süslemeyi planliyorum.
bu isin en güzel tarafi da aslinda bu kadar çok sey yapiyor -yapacak- olmama ragmen aslinda hicbirsey yapmiyor olmak.
i'm special agent nasstasjia kinski, and this will be the most peaceful day of my life.
Pazartesi, Aralık 02, 2002
Cumartesi, Kasım 30, 2002
Çarşamba, Kasım 27, 2002
üzerinde hatalarla dolu bir yazi bulunan bir sayfada hatalar, ufak karalamalar, üzeri çizilmis kelimeler kolay kolay fakedilmez, fazla göze batmaz; oysa mükemmel bir düzende ve hatasiz yazilmis bir sayfada tek bir çizik bile hemen göze çarpar, rahatsizlik verir.
hayat ne kadar iyiye giderse küçük rahatsizliklar o kadar büyüyorlar.
hayat ne kadar iyiye giderse küçük rahatsizliklar o kadar büyüyorlar.
ama herseyi halbuki o bütün kadar bunlari beceremiyorum bu ki kadar elime içinden yüzüme çikilmaz bulastIrIyorum bir sürekli hale. Tam getiren gerçekten de birseyler benim yapabilecegime aslinda inanmisken. Ama kendime bu inanmisken benim yeni ve hayalkIrIklIklarI degisemem biniyor ki üstüste ve benim nereye kaldiramayacagim gidiyor kadar bilmiyorum agir artik ve düsünecek daha gücüm da kalmadI uzaklara pek sürükleniyor zaten bilincim. Ne birsey söylemek istiyor canim artik ne de yazmak.
Bu kadar karIsIk görünürken hersey ne kadar da basit aslInda.
Bu kadar karIsIk görünürken hersey ne kadar da basit aslInda.
Pazartesi, Kasım 25, 2002
gece istahI denen bi kavram mevcut. saat 12 sularinda önce mutfaga inip dolapta ya da açikta buldugum seyleri tüketmemle baslayan ardindan bilimum sicak corba kahve çikolata cips çesitleriyle devam eden bir süreç, bir döngü. Peki neden döngü? Çünkii normalde insan belli bi miktar yemek yedikten sonra doyar ve daha fazla birsey yemek istemez, ama bende tuzluya ve tatliya acikma gibi iki ayri durum tezahür ettiginden ve benim canim tatli yedikten sonra tuzlu, tuzlu yedikten sonra da yine tatli çektiginden bu bir döngü olmus oluyor. Mantiksal olarak benim bu döngünün bir yerinde doymam ve döngünün döngülügünü yitirmesi gerekiyor fakat bütün bu obezite sürecine son verebilmek için benim ya midemin bulnamasi ya da uyumam gerekiyor.
genellikle ikincisiyle son buluyor olmasi ise ayri bir incelemeyi gerektiriyor sanirim.
genellikle ikincisiyle son buluyor olmasi ise ayri bir incelemeyi gerektiriyor sanirim.
Pazartesi, Kasım 18, 2002
cennet yurdumuzun güzel kösesi istanbulumuzun son zamanlarda sIk sIk londravari sislerle kaplanmasinin özel bi nedeni var mi acaba? yani kiyamet alameti olmasi ya da yüce rabbimizin bize gönderdigi, önümüzü göremedigimizi günahlara boguldugumuzu gösteren isaretler gibi bilimsel nedenler falan mI bunlar, yoksa global IsInma, ekolojik dengenin bozulmasi gibi batIl inançlardan mI kaynaklanIyor, yarin sabah bizim meteoroliji bölümüne gidip bi soriyim bari.
ama nedeni ne olursa olsun çok süper bisi, biçok sey aksiyo falan galiba ama banane, beni aksatan seyleri kimse umursuyo mu?
ama nedeni ne olursa olsun çok süper bisi, biçok sey aksiyo falan galiba ama banane, beni aksatan seyleri kimse umursuyo mu?
Pazar, Kasım 17, 2002
gizli bahçenin alt katinda bütün duvari kaplayan bi resim var. Eski evlerde ya da fotografçilarda falan olan hani böyle ya karli bi orman ya da sonbahar manzarasi gibi resimlerden.
pumanin çok populer spor ayakkabilari da aslinda çok eskiden futbol ayakkabisi die satilan seyler.
milli takim t-shirtleri ve benzeri seyler de yine hep eskinin konseptleri.
çok gusel aslinda hepsi yani eskiye dönüs falan çok hos gayet memnunum ben bundan ama daha ne kadar gidicek acaba die de merak ediyorum yani bi yerde sIkIlIp aman yeter artik mi diycez yoksa eskiye daha eskiye die gidip sonunda geri evrimlesmeye mi baslIycaz? böyle birseye sahit olmak eglenceli olabilirdi.
ama en kötüsü de geriye geriye giderken 80lerde takilip kalmak olurdu heralde.
pumanin çok populer spor ayakkabilari da aslinda çok eskiden futbol ayakkabisi die satilan seyler.
milli takim t-shirtleri ve benzeri seyler de yine hep eskinin konseptleri.
çok gusel aslinda hepsi yani eskiye dönüs falan çok hos gayet memnunum ben bundan ama daha ne kadar gidicek acaba die de merak ediyorum yani bi yerde sIkIlIp aman yeter artik mi diycez yoksa eskiye daha eskiye die gidip sonunda geri evrimlesmeye mi baslIycaz? böyle birseye sahit olmak eglenceli olabilirdi.
ama en kötüsü de geriye geriye giderken 80lerde takilip kalmak olurdu heralde.
Pazartesi, Kasım 11, 2002
huzur diyince aklima geldi:
eski ramazanlarda böyle bir "huzura dogru" diye bir program vardi TRT'de, arkada dag çayirlari ve tahtadan bir kulübe manzarasi önünde korkunç suratli bi adam çikar ve bisiler sölerdi dindi sureydi kurandi falan, ne söyledigini bilemiyorum çünkü ben o kadar korkardim ki ondan söyledigi hiçbirseyi dinleyemezdim, rüyalarima girerdi. sonradan TGRT'de çikmaya basladi ama hala eski korkunçlugundaydi, performansindan pek birsey kaybetmemisti.
belki de tanrinin insan sekline girmis haliydi o amca? ama yok canim olamaz.
adI neydi acaba? belki de gerçek huzuru nasi bulucagimizi anlatiordu amca? keske izleseydim zamaninda bu hallere düsmezdim.
eski ramazanlarda böyle bir "huzura dogru" diye bir program vardi TRT'de, arkada dag çayirlari ve tahtadan bir kulübe manzarasi önünde korkunç suratli bi adam çikar ve bisiler sölerdi dindi sureydi kurandi falan, ne söyledigini bilemiyorum çünkü ben o kadar korkardim ki ondan söyledigi hiçbirseyi dinleyemezdim, rüyalarima girerdi. sonradan TGRT'de çikmaya basladi ama hala eski korkunçlugundaydi, performansindan pek birsey kaybetmemisti.
belki de tanrinin insan sekline girmis haliydi o amca? ama yok canim olamaz.
adI neydi acaba? belki de gerçek huzuru nasi bulucagimizi anlatiordu amca? keske izleseydim zamaninda bu hallere düsmezdim.
benim hiç bir dengem olmadi.
dengeli olmak ne demek bilmiyorum. dengesizligimi de pek disa vurmamaya calisiorum ama basariomuyum bilemiorum, yani kimse "uff su cocuga bak ne kadar da dengeli" demiyodur arkamdan.
çok kötü bisi diil dengesizlik seni taniyan insanlar varsa çevrende ve onlar da dengesizse zaten idare edio iki taraf da birbirini,
ama dengesiz olunca insan hayati da biras dengesiz olsun istio yani dengeyi kaldiramio. cok monoton bir hayat herkese verdiginden daha fazla rahatsizlik vermeye baslio. huzur ayri birsey tabi dengeyle alakasi yok onun, o olsun.
dengeli olmak ne demek bilmiyorum. dengesizligimi de pek disa vurmamaya calisiorum ama basariomuyum bilemiorum, yani kimse "uff su cocuga bak ne kadar da dengeli" demiyodur arkamdan.
çok kötü bisi diil dengesizlik seni taniyan insanlar varsa çevrende ve onlar da dengesizse zaten idare edio iki taraf da birbirini,
ama dengesiz olunca insan hayati da biras dengesiz olsun istio yani dengeyi kaldiramio. cok monoton bir hayat herkese verdiginden daha fazla rahatsizlik vermeye baslio. huzur ayri birsey tabi dengeyle alakasi yok onun, o olsun.
Cuma, Kasım 08, 2002
Çarşamba, Kasım 06, 2002
Pazartesi, Kasım 04, 2002
istinye sahilini çok seviorum.
istinyeden minibüse binip ön koltuga oturup cami açmayi ve etrafi seyrederek yavas yavas gitmeyi.-minibüs yolcu alir cünkü yavas gider o yüzden-
Ve geceyse eger, portakal renki isiklarla içimin isinmasini ve gece havasinin garip kokusunu içime çekmeyi, dinledigim müzikle herseyin degismesini, oldugundan farkliymis gibi görünmesini, yolun sanki hic bitmeyecekmis gibi gelmesini, minibüsün hizlanmasiyla suratima çarpan rüzgarla ürpermeyi ve hafifçe kapamayi gözlerimi, herseyi rahatça düsünebilecek kadar açik olmasini zihnimin, ve düsünmeyi herseyi rahatça, rahatlayarak; sürekli denizi, eski evleri ve denizi seyrederek gitmeyi ve hiçbir yere varmak zorunda olmamayi istemeyi ve kisacik bir an için de olsa gerçekten öyleymis gibi hissetmeyi seviyorum.
istinyeden minibüse binip ön koltuga oturup cami açmayi ve etrafi seyrederek yavas yavas gitmeyi.-minibüs yolcu alir cünkü yavas gider o yüzden-
Ve geceyse eger, portakal renki isiklarla içimin isinmasini ve gece havasinin garip kokusunu içime çekmeyi, dinledigim müzikle herseyin degismesini, oldugundan farkliymis gibi görünmesini, yolun sanki hic bitmeyecekmis gibi gelmesini, minibüsün hizlanmasiyla suratima çarpan rüzgarla ürpermeyi ve hafifçe kapamayi gözlerimi, herseyi rahatça düsünebilecek kadar açik olmasini zihnimin, ve düsünmeyi herseyi rahatça, rahatlayarak; sürekli denizi, eski evleri ve denizi seyrederek gitmeyi ve hiçbir yere varmak zorunda olmamayi istemeyi ve kisacik bir an için de olsa gerçekten öyleymis gibi hissetmeyi seviyorum.
Pazar, Kasım 03, 2002
ben ne zaman adam olucam merak ediorum.
hayal kirikliklarinin bi sonu var mi acaba? yoksa onlar periyodik olarak gerçeklesip benim gibi moralleri içlerindeki tek ayakli bir masanin kenarinda duran ve oradan düsüp bozulmayi bekleyen insanlarin canlarini sIkmak için yaratilmis koku bombalari mi?
iyiye gitmiycekse hersey bunu bilmek istiorum. ve hatta hiç mutsuz da olmayacagim eger öyleyse.
hayaller ne kadar büyük olurlarsa o kadar büyük bir gürültüyle kirilirlar ve insanlar küçük hayallerle yasayamazlar.
hayal kirikliklarinin bi sonu var mi acaba? yoksa onlar periyodik olarak gerçeklesip benim gibi moralleri içlerindeki tek ayakli bir masanin kenarinda duran ve oradan düsüp bozulmayi bekleyen insanlarin canlarini sIkmak için yaratilmis koku bombalari mi?
iyiye gitmiycekse hersey bunu bilmek istiorum. ve hatta hiç mutsuz da olmayacagim eger öyleyse.
hayaller ne kadar büyük olurlarsa o kadar büyük bir gürültüyle kirilirlar ve insanlar küçük hayallerle yasayamazlar.
Cuma, Kasım 01, 2002
en süper unutmalarim cep telefonuyla ilgili:
yogun gecen bir persembe gününden sonra okuldan cikmis otobüs duraginda, otobüs duraginda duran bir insandan beklenecek bir sekilde bir adet otobüs bekliordum. o arada gelen bi msg'a ceap vermek üzere cep telefonunu cebimden cikardim, msg yazarken bi yandan da otobüslere bakiorum.
sonra sunlari düsündüm: ya cep telefonunu titresimde mi birakmistim acaba calsa simdi kiprassa duyar miyim, dur bi bakim de sesini açiyim -elini cebine goturur ve telefonunun orda olmadigini farkeder- aa telefonum nerde ya benim bi yerde mi dusurdum acaba nerde unuttum ki...
belki de insomniac degil amnesiac olmaliydim.
yogun gecen bir persembe gününden sonra okuldan cikmis otobüs duraginda, otobüs duraginda duran bir insandan beklenecek bir sekilde bir adet otobüs bekliordum. o arada gelen bi msg'a ceap vermek üzere cep telefonunu cebimden cikardim, msg yazarken bi yandan da otobüslere bakiorum.
sonra sunlari düsündüm: ya cep telefonunu titresimde mi birakmistim acaba calsa simdi kiprassa duyar miyim, dur bi bakim de sesini açiyim -elini cebine goturur ve telefonunun orda olmadigini farkeder- aa telefonum nerde ya benim bi yerde mi dusurdum acaba nerde unuttum ki...
belki de insomniac degil amnesiac olmaliydim.
Çarşamba, Ekim 30, 2002
süper bisey unuttum geçen gün:
annemlerle yemege gidioduk, araba sürerkene telefon çaldi ama gelmek üzereydik hemen parkettim falan telefonu çikardim cebimden ama yetisemedim neyse arabayi kitledim gidiorum, sonna elimi cebime götürdüm sag cebe baktim sol cebe baktim telefon yok, siktir düsürdüm yine dedim, hep düsüyo zaten o monttan, arabanin yanina gittim orda da yok ee nerde bu oldum,
sonra birden elimde birsey çalmaya basladi...
annemlerle yemege gidioduk, araba sürerkene telefon çaldi ama gelmek üzereydik hemen parkettim falan telefonu çikardim cebimden ama yetisemedim neyse arabayi kitledim gidiorum, sonna elimi cebime götürdüm sag cebe baktim sol cebe baktim telefon yok, siktir düsürdüm yine dedim, hep düsüyo zaten o monttan, arabanin yanina gittim orda da yok ee nerde bu oldum,
sonra birden elimde birsey çalmaya basladi...
bugün dersi kirdim ben yine.hicbi amacim da yoktu yani aslinda. çok ayip tabi yapilmamali böyle seyler. sonra disari ciktim okul o kadar güzeldi ki, ne sonbahar gibi ne yaz gibi, sanki besinci bi mevsim yasiordu, cok huzurluydu.
hersey nie bu kadar huzurlu bu ara böyle?
daha dogrusu herseybukadarböylehuzurlu iken neden huzursuzum ben inatla?
hersey nie bu kadar huzurlu bu ara böyle?
daha dogrusu herseybukadarböylehuzurlu iken neden huzursuzum ben inatla?
bülent ortacgilnen fikret kizilok'un bilmem ne zaman kaydettikleri bi albüm geçti elime böyle canli çaliolar, söylüyolar, arada konusuyorlar söyle de böyle diye, insanlar var alkisliolar falan, o kadar sicak böyle o kadar huzurlu ki, yani al bi bülentortacgil huzurunu ona fikreti ekle onu ikiyle carp öyle bisey.
kapat gözlerini ve düsün
ipekten bir deniz, pamuktan bir gökyüzü, iki tomurcuk yüregimizde
belki de senveben ikimiz birbirinin farkinda gözlerimiz, düsüncelerimiz, olmayacak hayallerimiz.
kapat gözlerini ve düsün
ipekten bir deniz, pamuktan bir gökyüzü, iki tomurcuk yüregimizde
belki de senveben ikimiz birbirinin farkinda gözlerimiz, düsüncelerimiz, olmayacak hayallerimiz.
Salı, Ekim 29, 2002
sanirim en güzel ama en güzel içki sarap. öyle bir sarhoslugu var ki sarabin, baska hicbir ickiye benzemiyor. sarhosluk bile diyemem buna ben. farkli baska bir boyut, hersey yapabilecegine inandigin ama bi yandan da neyi yapip neyi yapamayacagini kesin olarak bilebiliyormusun gibi hissettigin -ki herseyi yapabilecegine inandiktan sonra bircok seyi yapabilme sansin cikiyor ortaya- bir durum.
sarabi seviorum.
sarap sarhoslugunu seviorum.
sarabi seviorum.
sarap sarhoslugunu seviorum.
Pazar, Ekim 27, 2002
hafiza olarak tanimlamanin oldukca yanlis olacagi bir hafizam olmasina ragmen bazen bir anda -kendim bile farketmeden- hayatimin cok eski ve belki de hic de öyle büyük bir önemi olmayan bir zamanini hatirlayiverip orada olmak istiorum.
mesela cuma günleri okuldan cikarken okul bitmisken ve biz mutluvehuzurluveenerjikveumarsiz iken çilgin bir hizla inerken merdivenlerden; koridorlardaki talas kokusu hademelerin az önce koridorlari silmek için kullanmis olduklari. nekibuki; ne önemi var ki? o talaskokusu olmasaydi da yeterince mutluvehuzurluveenerjikveumarsiz olabilirdik, hiçbir etkisi yoktu talaskokusunun hayatimizin gidisatina ama yine de ben o zamani talaskokusuyla beraber hatirliorum. (iyi bok)
isin garibi de bunu bana hatirlatan seyin tamamen saçma baska bir sey -duvardaki kabarmis boya gibi- olmasi.
mesela cuma günleri okuldan cikarken okul bitmisken ve biz mutluvehuzurluveenerjikveumarsiz iken çilgin bir hizla inerken merdivenlerden; koridorlardaki talas kokusu hademelerin az önce koridorlari silmek için kullanmis olduklari. nekibuki; ne önemi var ki? o talaskokusu olmasaydi da yeterince mutluvehuzurluveenerjikveumarsiz olabilirdik, hiçbir etkisi yoktu talaskokusunun hayatimizin gidisatina ama yine de ben o zamani talaskokusuyla beraber hatirliorum. (iyi bok)
isin garibi de bunu bana hatirlatan seyin tamamen saçma baska bir sey -duvardaki kabarmis boya gibi- olmasi.
Cuma, Ekim 25, 2002
bugün neleri unuttum:
sabah bi saat girip kirmayi planladigim dersin haftaya sinavi oldugunu (sinav onuncu haftaya ertelendi, böyle bir iyiligi haketmek icin naaptim acaba?)
sumu'ya elektromanyetikalanteorisivebelkidehattabunlarinuygulamalaribunubilemeyiz kitabini getirmeyi
davetiye kazandigim filmin yerini not etmeyi etmeyip de maili saklamayi saklamayip da bi allaan kuluna sormayi ve sormayip da sonunda da filmin yerini (consecutive hits) ki sirf bu bile yeterdi bugun için -yarin oldu ama bugun diorum yaa bak unutmadim iste-
ps: günnük salagi; seninle baristigimi falan saniosan yaniliosun.
sabah bi saat girip kirmayi planladigim dersin haftaya sinavi oldugunu (sinav onuncu haftaya ertelendi, böyle bir iyiligi haketmek icin naaptim acaba?)
sumu'ya elektromanyetikalanteorisivebelkidehattabunlarinuygulamalaribunubilemeyiz kitabini getirmeyi
davetiye kazandigim filmin yerini not etmeyi etmeyip de maili saklamayi saklamayip da bi allaan kuluna sormayi ve sormayip da sonunda da filmin yerini (consecutive hits) ki sirf bu bile yeterdi bugun için -yarin oldu ama bugun diorum yaa bak unutmadim iste-
ps: günnük salagi; seninle baristigimi falan saniosan yaniliosun.
Perşembe, Ekim 24, 2002
suratini su yüzeyine dayamayi ve suyun içinde gozlerini açmayi oldum olasi çok sevmis olan avsar bir gün küçükken çok, ananesinin evinde küvetin içinde duran kovanin içindeki suyun yüzeyine suratini yapistirmaya calisirkene dengesini kaybetmek suretiyle tepetaklak olmus ve kovanin içine düserek o an evde bulunan ve ona bakan tek kisi olan teyzesinin onu küvetin icindeki bir kovada ayaklari havada sallanan sempatik bir pozisyonda bulmasina sebebiyet vermisti. bu onun ilk hayati tehlikesiydi. kovanin içinde geçirdigi saniyeler hayatinin akisini tamamiyle degistirecekti.
hatirladigim sinirli sayida seyi surekli tekrarlayarak kendimi avutuyorum.
hatirladigim sinirli sayida seyi surekli tekrarlayarak kendimi avutuyorum.
bak yine bugun bugun derken yarin oldu, hic düzelmicek galba bu. ama simdi hemen burda -zaman gecip unutmadan. hos biseyi unutmam icin zamanin gecmesine de gerek yok ya.- buna bir çözüm bulacagim. simdi bak sevgili günnük -ay unuttum küstügümü pardon sirf günnük- sabah saat 4 de kalkip bisiler yazmicama göre 4e kadar olan entryler hep bi onceki gune refere edio tamam mi* oldu mu simdi böle.
böylece herangi bisi hatirlamama da gerek kalmio. Ama ben simdi kesin bunu unutup 12den sonra dün dün diye yazarim, yapabilirim yani böyle birseyi var potansiyelim.
böylece herangi bisi hatirlamama da gerek kalmio. Ama ben simdi kesin bunu unutup 12den sonra dün dün diye yazarim, yapabilirim yani böyle birseyi var potansiyelim.
ders kırması
nillnen dersi kirikiriverdik bugun bi anda ama sumruyu kiskirtamadik malesef. önce içmeye hadihadi icmeye die giderkene bi anda paul auster'in yönettigi luluonthebridgewalkingacrossthestreetwatchherdieslowly adli filme girdik. girmez olaydik. yani adam üç bes egzantirik durum katmasamis saf bir romantik komedi olacakmis. Harvey Keitel'i hic böle görmemistim ölümüne sempostu.
Filmin yarisinda çikip gizli bahcede biramdan ilk yudumu aldigimda -nili orda birakmadim tabi ama o kahve iciodu- aslinda ilk kararimin ne kadar dogru oldugunu farkettim -öss'de de öle demislerdi zaten.ama peki mesela anadolu liseleri sinavinda derler ki çisiniz gelirse yapin.yapin yapin. ama öss'de demezler böle bisi. nie? karizmanin önemi mi devreye girio orda?-.
Filmin yarisinda çikip gizli bahcede biramdan ilk yudumu aldigimda -nili orda birakmadim tabi ama o kahve iciodu- aslinda ilk kararimin ne kadar dogru oldugunu farkettim -öss'de de öle demislerdi zaten.ama peki mesela anadolu liseleri sinavinda derler ki çisiniz gelirse yapin.yapin yapin. ama öss'de demezler böle bisi. nie? karizmanin önemi mi devreye girio orda?-.
etiketler
bira,
ders kırmak,
film,
gizli bahçe,
harvey keitel,
istanbul,
lulu on the bridge,
nil,
öys,
paul auster,
üniversite
Çarşamba, Ekim 23, 2002
günnük -küsüm sana hala- ;
bugün resmen ebem mikildi. Kolumu kaldiricak halim yok valla. Sabah iki saatte bitebilecek bir ders iyimser bir bakis açisiyla embesil olarak nitelendirilebilecek bir cocugun kaba bir benzetmeyle bokuma benzeyen salak sorulari yüzünden 3 saat sürdü. Firuzanin telkinleri sayesinde çocuk eve kirik bir burunla gitmekten kurtuldu. Ayni çocuun yemekhane önünde yanimdaki evrim'e "ama agggbi yiaa cok hizli anlatio yieaa annamiorum yüaa hüaa hobaa" seklindeki ögurmeleri ise o sirada yemek kokulariyla hipnotize olmus tarafim tarafindan ignore edildi. Bi gün dalicam ama söz.
bugün resmen ebem mikildi. Kolumu kaldiricak halim yok valla. Sabah iki saatte bitebilecek bir ders iyimser bir bakis açisiyla embesil olarak nitelendirilebilecek bir cocugun kaba bir benzetmeyle bokuma benzeyen salak sorulari yüzünden 3 saat sürdü. Firuzanin telkinleri sayesinde çocuk eve kirik bir burunla gitmekten kurtuldu. Ayni çocuun yemekhane önünde yanimdaki evrim'e "ama agggbi yiaa cok hizli anlatio yieaa annamiorum yüaa hüaa hobaa" seklindeki ögurmeleri ise o sirada yemek kokulariyla hipnotize olmus tarafim tarafindan ignore edildi. Bi gün dalicam ama söz.
dolunay
burcu haklimis dolunaya bagli periyodik depresyon var bende (klinik adiyla dobaperdepis). Dün baktiydim gokyüzüne dolunaya benzer bisi vardi alla alla mutsuz da degilim ama neyse dedim. Demez olaydim. Bu sabah uyandigimda çok mutluydum. Ne alaka? Çok alaka. Alisik degilim ben mutlu olmaya aptal oluyorum noluyoböleniemutluyumbenbukadarallaam oluyorum. Bu sabah da öle oldu iste. Tahmin ettim kesin simdi...ya simdi düsündüm de tekrar etmemistim galiba yannis hatirlamisim. Tahmin edemedim noluyo dedim ne bu bööle dedim ama tahmin edemedim. Ama tabi dolunay bu affetmez, ruh da ruh degil ayarli mod degistirici, hemen iki dakkada mutsuz oluverdim. Mutlu olunca nie mutluyum diorum da mutsuz olunca nie mutsuzum diemiorum. Istesem bile. Alisigim heralde.
Sonra da iste aptal aptal dolastim mutsuz somurtkan aglamakli sIkkIn. Neyse bi iki güne toparlarim isallak. Bi ay takvimi yapIcam kendime.
Sonra da iste aptal aptal dolastim mutsuz somurtkan aglamakli sIkkIn. Neyse bi iki güne toparlarim isallak. Bi ay takvimi yapIcam kendime.
Salı, Ekim 22, 2002
unuttum
bugün neleri unuttum:
sabah arabayi çok boktan bi yerde çevirmeye çalisirken vitesi geriden bire almayi -ama kisa surdu felaket olmadi-
öglen yemegi yemeyi
ögleden sonna (2 gibi) -tabiki- dersin oldugu sinifin numarasini
ööleden sonna (3 gibi) dersin arasinda kantine sirf kahve almak icin indigim halde kahve almayi -ama hatirladim son anda-
aksamleyin arabanin farlarini yakmayi ve yine vitesi geriden bire almayi -bi gün toslicam bi yere o olucak-
gece: su an hatirlayamadigim fakat yarin kafami duvarlara vurdurucak bicok seyi
allam nolucak benim bu halim?
sabah arabayi çok boktan bi yerde çevirmeye çalisirken vitesi geriden bire almayi -ama kisa surdu felaket olmadi-
öglen yemegi yemeyi
ögleden sonna (2 gibi) -tabiki- dersin oldugu sinifin numarasini
ööleden sonna (3 gibi) dersin arasinda kantine sirf kahve almak icin indigim halde kahve almayi -ama hatirladim son anda-
aksamleyin arabanin farlarini yakmayi ve yine vitesi geriden bire almayi -bi gün toslicam bi yere o olucak-
gece: su an hatirlayamadigim fakat yarin kafami duvarlara vurdurucak bicok seyi
allam nolucak benim bu halim?
Pazartesi, Ekim 21, 2002
public blog da biraz raatsiz edicimis böle, yani private private her agzima geleni yazarkene eskiden simdi ayagimi denk almaliyim bi miktar.
ya ayagini denk almak ne demek ki yau? yani neye denk aliorum küme mi bu? yoksa ayagini yorganina gore uzat serisinden cikan ikinci atasözü mü bu? yani ayagini yorganina göre uzat ya da ayagini yorganina denk al ama ikisi de ayni sey nie sadece birini kullanmioruz ya. kesin baska bi anlami olmali. bu atalarimiz ne garip adamlar ya. neye göre denk alicam ben sindi?.üff
ya ayagini denk almak ne demek ki yau? yani neye denk aliorum küme mi bu? yoksa ayagini yorganina gore uzat serisinden cikan ikinci atasözü mü bu? yani ayagini yorganina göre uzat ya da ayagini yorganina denk al ama ikisi de ayni sey nie sadece birini kullanmioruz ya. kesin baska bi anlami olmali. bu atalarimiz ne garip adamlar ya. neye göre denk alicam ben sindi?.üff
yazi
kagida degil de ekrana yazinca yazdiklari da degisiyor sanki insanin. yani spagettiyi evde yemekle italya'da yemek arasinda fark vardir. ev italya'da olmadigi sürece tabi. ama öyleyken bile fark olur tabi bayar insan spagetti'den. ama simdi düsündüm de olmuomus fark. iste onun gibi bi fark, kaada yazmak daha gusel sonuc olarak.
birinci sinifta kullandigim silginin kokusunu hatirliorum.
ilkokulda sürekli cignedigim turbo sakizinin tadini hatirliorum.
3 yasinda kafami kalorifere çarpinca hissettiim aciyi hatirliorum.
5 yasinda kefken'de gordügümüz ayi gibi inegi hatirliorum.
ama elimde tuttugum birseyi nereye koydugumu, koridorda yürürken nereye gitmekte oldugumu, dersimin hangi fakültede oldugunu, yada bir ay boyunca aklimda olan özel günleri günü geldiginde unutuyorum.
salak miyim neyim?
ilkokulda sürekli cignedigim turbo sakizinin tadini hatirliorum.
3 yasinda kafami kalorifere çarpinca hissettiim aciyi hatirliorum.
5 yasinda kefken'de gordügümüz ayi gibi inegi hatirliorum.
ama elimde tuttugum birseyi nereye koydugumu, koridorda yürürken nereye gitmekte oldugumu, dersimin hangi fakültede oldugunu, yada bir ay boyunca aklimda olan özel günleri günü geldiginde unutuyorum.
salak miyim neyim?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)