Perşembe, Haziran 23, 2005

patlayacak gibi olmak

Patlayacak gibi olmak 18.06.05.mutfak.12.30

Örnekler çoğaltılabilecek olsa da patlayacak gibi olmak genel olarak tokluk, sıkıntı, mutluluk ve uzun süreli cinsel hareketsizlikten kaynaklanmaktadır. Oldukça sık yaşadığımız, hatta belki hayatımızın yüzde bilmem kaçını meşgul eden bu his ve durumların hepsi için aynı benzetmenin kullanılması ise hoş bir tesadüf olsa da, insan içten içe bunun daha ulvi anlamları olmasını –varsa da bunları bilebilmeyi- istemekte, neredeyse patlayacak gibi olmaktadır.

İlk kavramımız ya da metafor kaynağımız yani patlayacak gibi olmakla ilişkilendirdiğimiz durum –en kısa haliyle benzetmenin tamlananı gibi yanlış bir tanım kullanılabilir sanırım- tokluk. Gayet fiziksel bir “patlayacak gibi olmak” durumu olan tokluğun neden böyle bir benzetmeyle ifade edildiği açıklama gerektirmeyecek -ama buna rağmen bu kadar uzun bir cümle kurduracak- kadar aşikardır. Aslında yemeye başladıktan yirmi dakika kadar sonra doymuş olan insanın, bu his beynine ulaşana kadar yemeye devam etmesi ile midesinin gerekenden fazla dolduğunu, bir lokma daha yerse istifra edeceğini ve artık birilerinin kahve yapma zamanının geldiğini anlatmak ya da oburluğunu daha sempatik bir kisve altında dışa vurmak amacıyla bu benzetmeye başvurması alışılagelmiş bir durumdur. Kişi, bununla beraber hep birlikte yaptıkları aşırı yeme eylemini ortak ve unutulmayacak bir anı haline getirmek, bir süre sonra “o gün nasıl da patlayana kadar yemiştik” tarzı grupsal paylaşım hissini tavana vurduracak cümleleri sarf edebilmek hevesi ile de bu ve bu kapıya çıkan benzetmeler yapabilir.

Daha ruhsal, derin ve hazmı zor bir “patlayacak gibi olma” hissi ise sıkıntıdan dolayı oluşabilmektedir. Doğaldır ki, her insan evladının kendi dertleri ve bunların tetiklediği sıkıntıları vardır. Kişiden kişiye ve kişinin kendi içinde değişmekle birlikte değişik sıkıntı türleri ve derecelerine de rastlanmaktadır. Maddi olanlar da dahil olmak üzere –ki sürekli tersi öğretilmeye çalışılsa da manevi olanlar çok daha ciddi, sofistike ve çözülmesi zor sıkıntılardır- hemen hemen bütün sıkıntılar bilinmeyenlerle ilişkilendirilebilir. Kendinin ve karşıdakinin ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek, ne düşündüğünü bilememek, nasıl geçineceğini, nereden para bulabileceğini, ve hatta nereye para harcayacağını bilememek gibi sorunlarla ortaya çıkan sıkıntılar, elini, ayağını nereye koyacağını, ne karar vereceğini, verilen kararların ne kadar doğru olduğunu, neden bu kadar sıkıldığını ve bu sıkıntının ne zaman geçeceğini bilememek gibi kişisel bilinmezlik sorularıyla devam eder.

Yüzeysel bir sınıflandırma ile sıkıntıyı üç temel önermede ele almak mümkündür. Bunlar “sıkıntının sebebi”, “sıkıntının çözümü” ve “çözümün erişilebilirliği” olarak adlandırılır. Sıkıntının sebebi değişik mahiyetlerde tezahür etse ve birçok durumda bu sebebi bilmek ve bunun farkına varabilmek bile çözüm yolunda atılmış önemli bir adım olsa da sıkıntının sebebinin bilinmediği ya da bilinmesinin önemli olmadığı durumlar “sıkıntıdan patlayacak gibi olmak” seviyesine ulaşmak için geçerli –ve yeterli- sebeplerdir. O yüzden bu tip spesifik durumları incelemek deyimimizin anlamını daha iyi kavramak bakımından daha faydalı olacaktır. Sıkıntının çözümü kavramı, sebebi ile benzer bir şekilde ele alınabilir. Çözümün bilinmesi çoğu zaman bu sıkıntının bünyeden atılmasında çok az bir öneme sahip olabilir. Sıkıntıya alışmış ya da onu kabullenmiş olan kişi için çözümün belli olması sıfıra yakın bir önem arz edebilir. Üçüncü ve belki de en önemli nokta olan çözümün erişilebilirliği ise kişinin sıkıntısını içselleştirme oranı ile doğru orantılıdır. Sıkıntının belirli bir çözümü olduğunu varsayarsak karşımıza çıkacak en önemli soru bu çözümün erişilebilir olup olmadığıdır. Çözüm erişilemez veya bilinmeyen bir seviyede ise zaten kişinin sıkıntısından kurtulabilmesi için gereken yolların bir çoğu kullanılamaz durumda demektir. Kaldı ki çözüm –ya da çözümler- erişilebilir durumda olsa bile, kişi isteksizlik, üşengeçlik ve aşırı sıkıntı gibi hislerden dolayı bu çözümlere erişmeyi ve sorunları çözmeyi istememek gibi davranışlar da sergileyebilir. Bu üç faktörün de istenen koşulları sağlaması durumunda ise kişi yukarıda betimlenen patlama raddesine gelebilir. Ancak tokluk durumundakinin aksine kişi eğer sıkıntısını başkalarının ilgisini çekmek ya da kendisini –hiçbir şeye değilse bile- bu sıkıntıya sahip hissetmek istiyorsa patlayacak gibi olma durumunu fazla dışsallaştıramaz. Bu sebeple sıkıntıdan patlayacak gibi olma halinin bu durumda en samimi anlamını bulduğu söylenebilir.

Sıkıntı ile neredeyse tam ters bir yapıda olsa da mutluluk hissinin çok yüksek seviyeye ulaştığı durumlarda da patlayacak gibi hissetmek mümkündür. Aşırı mutluluk hali kişi üzerinde sıkıntıya benzer etkiler uyandırabilir. Ciğerlere sürekli ve aşırı hava alımı, bedenin ruha dar gelmesi, yastık ve duvar yumruklamak için duyulan aşırı istek, konsantrasyon eksikliği gibi sıkıntı hallerinde rastlanan semptomların yanı sıra ayakların yere basmaması, aklın özerk bir kimlik kazanarak havada gezmeye başlaması, aşırı hoşgörü ve ağız genişliği gibi dışarıdan da gayet rahata fark edilebilecek kendine özgü belirtileri ile mutluluk halk arasında çok sevilen ancak bir o kadar zor bulunan, hakkında kendisine ulaşmanın 1001 yolunun adres tarif eder gibi anlatıldığı kitaplar yazılan naçizane bir histir. Sıkıntı hissinin tersine oldukça kısa süren ve belirsizliğin olumlu anlamda beslediği, mutsuz ve hüzünlü ruh hallerine alışmış kimselerin paranoyak bir şekilde –neden bu kadar mutlu olduğuna anlam verememe- yiyip bitirdiği bu his genellikle ortaya çıkışından çok kısa bir süre sonra “patlayacak gibi olma” raddesine ulaşır. Normalde sıkıntısı ile mutlu mesut yaşayan bünye, bu tip aşırı mutluluk durumlarında bu mutlulukla ne yapacağını bilemez ve bu his çok kısa bir zamanda sönerek yerini kişinin garip bir şekilde kendisini içinde daha normal hissettiği duygulara bırakır.

Şimdiye kadar anlatılan durumlara göre çok daha az rastlanan ve çok da küçük bir hissedici kitleye hitap eden başka bir patlayacak gibi olma hissi ise uzun süreli cinsel hareketsizlik sonucu ortaya çıkar.

Neredeyse ölü bir cinsel hayatla bile huzurlu bir şekilde yaşayabilen kişiler dışında pek çok insan cinselliğin bol seratoninli sularında yüzmek arzusu ile yaşar. Ancak cinsel devrimin henüz gerçekleşmediği, cinselliğin duygusal bağlarla kuşatıldığı bölgelerde yaşayan insanlarda uzun süreli cinsel hareketsizliğin getirdiği “patlayacak gibi olma” hissinin oldukça sık görüldüğü de yadsınamayacak bir gerçektir. Tam bu noktada daha önce bahsettiğimiz durumların tersine bir cinsiyet ayrımcılığı yapmak ve konuyu kadında ve erkekte uzun süreli cinsel hareketsizlik olarak iki farklı kulvarda incelemek gerekir. Tabi ki kadınlarda da cinsel hayat erkeklerde olduğu gibi oldukça fazla önem taşır, ancak kadınların vücutlarından dışarı atmak zorunda oldukları sıvıları olmadığından, onlar erkeklere kıyasla çok daha uzun bir süre durgun bir cinsel hayatın beraberinde getirdiği hislerden mahrum bir şekilde yaşayabilirler. Muhakkak ki bunun da istisnaları mevcuttur ve fakat bu istisnalar hiçbir zaman kaideleri bozacak bir raddeye erişemezler.

Kadınlara göre daha sabırsız ve -tabiri caizse- abazan bir yapıya sahip olan erkekler ise sürekli olarak birileriyle beraber olmak isterler. Bu istek zamanla eksponensiyel bir şekilde artar ve sonunda erkekler sadece bir kez olsun biriyle beraber olabilmek için amuda kalkıp yüz metre yürümek de dahil olmak üzere her şeyi yapabilecek hale gelirler. Kişinin artık patlayacak hale geldiği bu durum sosyal statü ve kişinin bu hissi kendine yakıştırması ve kabullenmesi ile ilişkili olarak farklı şekillerde dışa vurulur. Bir kısım insan hislerini karşı cinse yüzeysel bir yavşaklık ve rahatsız edici sarkıntılıklarla anlatmaya çalışırken bazıları da karakterlerinin ve seçicilik seviyelerinin getirdiği bir olgunluk ile kıvranır. Birinci gruptaki insanlar şanslarını Fordculuk yaparak ya da güneylere inerek ulusal ve uluslar arası anlamda zorlarken, ikinci kısımdakilerin kaderi genellikle orta ve uzun süreli ilişkiler olduğundan, bunların denemelerinin çok azı sadece bu isteğin karşılanmasıyla son bulur. Cinsel hareket yaşayayım, patlayacak gibi olmayayım derken arkadaş olurlar, birkaç seneyi bulabilecek ilişkilere başlarlar, kafalarında patlayacak gibi olur. Ama belki böylesi daha güzeldir.

a.21.06.05.mutfak.00.36

Hiç yorum yok: