15.06.05 14:38
KENTUCKY FRIED CHICKEN
İki gün önce bugün, yani buraya gelmemin üzerinden 24 saat geçmemişken henüz, Mete’yle beraber, çılgınca acıkmış ve guruldamakta olan midelerimizi ilk akşam yemeğini yemek üzere Zoologischer Garten’daki Kentucky Fried Chicken’a götürdük. Burası ciddi anlamda sosyolojik bir incelemeye tabi tutulması gereken bir mekan. İçeride yirmiye yakın dil konuşuluyor ve fakat bunların içinde Almanca yok. Azınlıkların çoğunluk olduğu bir tür gastronomik benzin istasyonu. Çinliler, Hintliler, Araplar, Türkler, kısaca Almanya’da Almallar dışında kaç millet varsa hepsinden birkaç örnek var. Bir fırtına kopacak olsa dışarıda, restoran ayaklanıp gidecek hz. Kentaki kaptanlığında, o derece.
Bir de bakıyoruz ki duvardaki ilana bugün –Salı- tavukların halk günüymüş, altı tane kanat parçası 1,60 avroymuş. “Dağlar kızı Reyhan” diyerekten kasaya hopluyoruz, “Bize ordan 3 tane altılık kanat çek bakalım”ın Almanca’sının der blaue Reitervari bir ifadesiyle alıyoruz 4,5 kadar tavuğun katledilmesine sebep olmuş olan yemeğimizi. Ama kutsal tükenmez kalem adına, o da nesi? Sos yok ki bunun yanında. Pardon Sayın Sonja ben bir barbekü sos alabilirmiyim, İstanbul’dan alışık değilim ben böyle şeylere, bizde sos switchi doğuştan on geliyor, tepsimde sos olmazsa oturur ağlarım vallahi. Hem bakın biz hemen yanınızda servis yapmakta olan çirkin Stefan yerine sizi tercih ettik, yüzümüzü kara çıkarmayın lütfen. “Natürlicherweise”diyor Sonja en yapmacık gülümsemesiyle. “0,25 sent verene, bir barbekü sos bedava”. Allah iyiliğini vermesin Sonja parası neyse veririz, sosları görelim. Alıp mikroorganizma yüklü tepsilerimizi, oturuyoruz dışardaki masalardan birine, hangi milletten olduğu pek anlaşılmayan, ama bir o kadar da Alman olmayan bir amcanın yanına. Meğer günün en kentucky saatleriymiş bunlar, gitmiyoruz ve amcanın yanında kalıyoruz biz de.
Ben tam elimi kutunun içine atıp düşmüş tavuklara bir tekme daha vuracakken bir şey dikkatimi cezbediyor. Daha doğrusu olmayan bir şey. En doğrusu birçok şey. Nerde bu kentucky’nin mayonezi, ketçabı, kolonyalı mendili, pipeti kardeşim? Olacak şey değil. Olmamış da zaten. Türkçe bilmediklerinden olsa gerek pazarlamanın p’sinden anlamayan Almallar ketçap ve mayonezi de parayla veriyorlar, pipeti içerden kendin alıyorsun ve mendil kolonyalama gibi bir yöntem henüz gelişmemiş 6 saatlik gecesine kurban olduğumun Almanya’sında. O kadar sıra olmasa Sonja’nın gözüne sokacağım 0.25 sentleri ve fakat o kadar açım ki midem beynimi bloke edip engel oluyor masadan kalkmama.
Türk kentaki’siyle Alman kaentackie’si arasındaki en önemli farklardan birinin alman tavuklarının beslenme sorunu olduğu ortaya çıkıyor ilk kanat parçamı eller ellemez. Yoksa benim normal şartlar altında 9 parça kanat yediğim görülmüş şey değil. Yine de kimse görmesin diye gizli gizli yiyorum. Daha önemli başka bir sorun ise Türkiye’de doğru yolu bulup Coca Cola ile anlaşmış olan Kentucky’nin burada “Her tepsiye bir Pepsi” anlayışıyla servis yapmaya devam etmesi. Mete bunun olacak bir şey olmadığını –ben de gerizekalıyım çünkü- zira bu Kentucky dediklerinin Pepsi Co.’nun uşağı olduğunu idda ediyor. Hıhı diyip geçiyorum bu söze, stadyum ışıklarıya aydınlatılan bir yerin spor salonu olduğunu idda eden bir insandan bahsediyoruz.
Sonuç olarak “Kötü yemek yoktur, yeterince acıkmamış insan vardır” felsefesinden hareketle dolduruyoruz yemeğe hasret kalmış midelerimizi ve bu biricik –unique’in türkçesi neydi yahu?- tecrübe için müteşekkir bir şekilde uzaklaşıyoruz oradan. İki azınlık eksiliyor mayonezini sıktğımın Kentucky’sinden.
15:10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder